31 Ekim 2016 Pazartesi

Pidenin lezzet ustası Nelipide Gurme İstanbul’da ...

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR



Ordu’dan gelen pide lezzeti 
Nelipide Gurme’de

‘En sevdiğin pide’ mottosuyla Geleneksel Türk Mutfağı’nın vazgeçilmez lezzeti pideyi, dünyaya tattırmak için Ordu’dan yola çıkan Nelipide Gurme’nin, ilk lezzet durağı olan İstanbul Bağdat Caddesi’ndeki Çiftehavuzlar şubesi 2013 yılından beri misafirlerini ağırlıyor.

Farklılaşan lezzeti ve restoran konseptiyle pideye sınıf atlatan Nelipide Gurme, alışık olunanın aksine, kendine özgü lezzetleriyle pide restoranı algısında farklılık yaratıyor.  Ordu’nun eşsiz tatlarının harmanlandığı birbirinden farklı pide çeşitlerinin yanında Nelipide Gurme'de zengin bir menü bulunuyor. Nelipide’nin iddialı Ordu köy kahvaltısı da, bu adrese uğrayan herkesi adeta bir gurmeye dönüştürüyor. 

Gurme lezzetin doğuşu…
Cevdet ve Nurettin Aktaş’ın Ordu’da sekiz masalı küçük bir restoran işletmesi olarak başlattıkları girişim, bugün ikinci kuşak yöneticiler Tamer ve Samet Aktaş kardeşler ile İstanbul’da devam ediyor. Nelipide’nin kuruluş öyküsünü Aktaşlar Lezzet Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Aktaş şöyle anlatıyor; “1981 yılında yemeyi, içmeyi, hatta daha önce ağırlamayı, yani misafiri çok sevmekle başladı hikayemiz”…

Nelipide yersiniz? 
Nelipide Gurme’de etlisinden, sebzelisine kadar her türlü pide çeşidini bulmak mümkün. Kıymalı, kaşarlı, kıymalı - kaşarlı, beyaz peynirli, vejeteryan, sucuklu, kuşbaşılı, pastırmalı, karışık mantarlı, tercihe göre üzerine yumurta kırılmışı... 
Lezzet şeflerinin hünerli ellerinde pideye dönüşen malzemeler, taş fırında odun ateşinde pişirilerek misafirlere sunuluyor. Doğal tereyağı ve yumurtayla hazırlanmış enfes bir lezzet olan Ordu pidesi, çıtır çıtır sıcacık servis ediliyor. Böylece göze hitap ettiği kadar damaklarda da unutulmaz bir pide lezzeti bırakıyor… 

Special olarak;
Nelipide Gurme’nin special lezzetleri arasında ise; Nelipide Hertürlü, Nelipide yuvarlak kıymalı, Nelipide Special, Nelipide Gold ve Nelipide Love yer alıyor. 
Muhteşem bir kahvaltıya ne dersiniz?
Gerçek pideyi aynı tat ve kalitede Ordu’dan sonra İstanbul’da sunan yakında da Türkiye’nin diğer büyük kentlerinde sunacak olan Nelipide Gurme, eşsiz kahvaltı sofrasında; Ordu köylerinden özel olarak gelen ürünleri, yine yaylalara has özel tereyağlı kuzine ekmeği ile sunuluyor. Serpme ve yöresel kahvaltıda en çok tercih edilen tatlar arasında; kuru yufka böreği, çemen, turşu kavurmaları, zeytin ezmesi, kızartmalar, sucuklu yumurta, menemen, petek balı ve çeşitli reçeller de bulunuyor. 
Nelipide Gurme neden farklı? 
Nelipide Gurme tüm şubelerinde bir ‘lezzet standardı’ sağlayarak Ordu’daki lezzeti birebir İstanbul’a taşıyor. Nelipide Gurme’nin bütün malzemeleri Ordu’nun yöresel ürünlerinden seçilerek taze olarak tedarik ediliyor ve restaurantlarında usta eller  ile hazırlanıp servis ediliyor.  

Çocuk dostu mekan… 
Ailece gönül rahatlığı ile gidebileceğiniz bir mekan olan Nelipide’nin ikinci katında çocuklara yönelik bir oyun alanı  yer alıyor. Çocuklar için hazırlıklı bu alanda mama sandalyeleri de bulunuyor. Ayrıca oyuncak hediyeli çocuk menüsüde bulunuyor.

İstanbul’da 3 şubesi bulunuyor 
Nelipide Gurme, Ordu’da Güzelyalı, Durugöl ve Çarşı olmak üzere toplam üç şubeyle hizmet veriyor. İlk konsept mağazasını 2013 yılının başında İstanbul Bağdat Caddesi’nde açan Nelipide Gurme’nin Ataşehir ve Beylikdüzü’nde de üç şubesi bulunuyor. 

Tamer Aktaş, “Günde 4.000 mutlu misafir sayısını katlamak, başarımızı ve yemekten zevk aldığımız tatları paylaşmak için İstanbul’dan başlayan yolculuğumuzu sadece Türkiye’ye değil tüm dünyada lezzete, güzel yemeklere değer veren, önemseyen herkesle paylaşmak için yoldayız” diye belirtiyor. 

Adres: 
Neli Pide Gurme Bağdat Cad. No:199/B Çiftehavuzlar / İstanbul Tel : 0216 356 52 52
facebook.com/nelipidetr
twitter.com/ nelipidetr
www.nelipide.com

Uyumsoft, 16.MÜSİAD 2016 Fuarı’na katılıyor ...

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR


Uyumsoft,
16.MÜSİAD 2016 Fuarı’na katılıyor

Uyumsoft, 9 ile 12 Kasım 2016 tarihleri arasında, CNR Expo İstanbul’da düzenlenecek olan 16.MÜSİAD 2016 Fuarı’na katılıyor. Uyumsoft’un, High Tech Port 4. Hall D601 nolu standına bekliyoruz.
Yazılım, danışmanlık, i-Dönüşüm ve e-Devlet projelerinin lider firması Uyumsoft Kurumsal İş Sistemleri ve ekosistemi; 20 yıldır ülkemizin yanı sıra, Avrupa ve Türki Cumhuriyetlerde başarılı projelere imza atıyor. 500’ün üzerinde Kurumsal İş Sistemleri (ERP, CRM, HRM, BI vd) projelerini hayata geçiren Uyumsoft, Türkiye’nin i-Dönüşüm Mimarı olarak e-Fatura, e-Arşiv, e-Defter, e-Bilet vd uygulamalarında 5.000’nin üzerindeki müşteriye lider entegratör firma olarak hizmet veriyor. Ekosistemindeki 150 iş ortağıyla birlikte, kamu ve özel sektördeki büyük projeleri hayata geçiren Uyumsoft, iş dünyasının ihtiyaç duyduğu yetenek merkezidir. Uyum Akademi, üniversite-sanayi işbirliği kapsamında, birçok üniversiteyle yüzlerce öğrenciye eğitim vererek istihdama katkı sağlarken, Start-Up projelerini desteklemektedir. Merkez Binası YTÜ Teknoparkında yer alan Uyumsoft’un, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Tokat ve Bakü’de ofisleri bulunuyor.

Sektör
Kurumsal İş Sistemleri (ERP, CRM, HRM, BI vd)
e-Dönüşüm Uygulamaları (e-Fatura, e-Defter, e-Arşiv, e-Bilet vd)
e-Devlet Projeleri
Eğitim (Uyum Akademi)


http://www.uyumsoft.com
http://www.i-donusum.com.tr
http://uyumsoftakademi.com.tr/
http://www.edevlet.com.tr

27 Ekim 2016 Perşembe

Burak Aydın, BW PLUS The President Hotel’in Genel Müdürü oldu...

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR



Burak Aydın,
BW PLUS The President Hotel’in Genel Müdürü oldu

Deneyimli turizmci Burak Aydın, 26 Ekim 2016 tarihi itibariyle, BW PLUS The President Hotel’in genel müdürü oldu. Turizm sektörüne 2000 yılında Swissôtel Hotels&Resorts bünyesinde başlayan, aynı şirket ile yurt dışı deneyimi yaşadıktan sonra kariyerini Türkiye’de sürdüren Burak Aydın, çeşitli otellerde üst düzey yöneticilik yaptıktan sonra, BW PLUS The President Hotel ailesine 2010 yılında katıldı. Otelin, satış ve pazarlama müdürlüğü ve ardından gelirler müdürlüğü  görevlerini üstlenen Burak Aydın, 26 Ekim 2016 tarihi itibariyle BW PLUS The President Hotel’e genel müdür olarak atandı. Burak Aydın, Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi Yönetim ve Organizasyon bölümü mezunudur.  

27 yıldır turizme hizmet ediyor, İstanbul’un ilk Yeşil Yıldız’ını aldı


Tarihi Yarımada bölgesinde Azak Tiyatrosu olarak bilinen noktada bulunan BW PLUS The President Hotel, kapılarını 1989 yılında açtı. Yerli ve yabancı misafirlerine 27 yıldır Türk misafirperverliği eşliğinde hizmet veren BW PLUS The President Hotel, 2009 yılında İstanbul’un ilk, Türkiye’nin ikinci Yeşil Yıldız belgesini alan oteli oldu. Marmara Denizi manzaralı odaları ve restoranları, kapalı yüzme havuzu, fitness salonu, sağlık kulübü, 1989 yılında İngilizler tarafından tasarımı ve dekorasyonu yapılan The English Pub’ı ve alışveriş mekanları bulunan otelde, 201 odası ve 408 yatak kapasitesi yer alıyor. 

Atakan Altuğ, Radisson Blu Hotel Kayseri’nin Genel Müdürü oldu...

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR



Atakan Altuğ,
Radisson Blu Hotel Kayseri’nin Genel Müdürü oldu

Deneyimli turizmci  Atakan Altuğ, 26 Ekim 2016 tarihi itibariyle Radisson Blu Hotel Kayseri’nin genel müdürü oldu. 1983 İstanbul doğumlu olan Atakan Altuğ, Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümünü bitirdi. Ortaokul, lise ve üniversite yıllarında basketbol oynayan Atakan Altuğ, Efes Pilsen’de profesyonel basketbol oynadı. Üniversite eğitimin ardından, Londra’da pazarlama üzerine eğitim gören Atakan Altuğ, Londra’da bulunduğu sırada, çeşitli otel ve event firmalarında görev aldı. İstanbul’a kesin dönüş yaptıktan sonra, BW PLUS The President Hotel ve BW Citadel Hotel’de çalışma hayatına başladı. Satış Temsilcisi, Event Müdürü, Operasyon Müdürü görevlerini üstlenen Atakan Altuğ, Mart 2016 tarihinde BW PLUS The President Hotel’in Genel Müdürlüğüne getirildi. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletme Bölümünde yüksek lisansını da tamamlayan Atakan Altuğ, 26 Ekim 2016 tarihi itibariyle Radisson Blu Hotel Kayseri’ye genel müdür olarak atandı. 



“Radisson Blu Hotel Kayseri”, kentin markalaşmasında etkin rol oynuyor 

Kayserili işadamı Süleyman Çetinsaya’nın Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı Doruk Yat. ve İnşaat A.Ş. tarafından 2014 yılı Eylül ayında hizmete açılan Radisson Blu Hotel Kayseri, kentin markalaşmasında etkin bir rol oynuyor. Otel, ülkemizin önemli sanayi merkezi olan Kayseri’de, iş dünyasına ve kente kayak, kültür ve gastronomi turizmi için gelen yerli ve yabancı misafirlere hizmet veriyor. Kentin en yüksek ve akıllı bina sistemine sahip olan otelde, 20 katta 243 oda ve 1 king suite bulunuyor. Şehrin önemli kongre ve toplantı merkezi olan otelde; 800 metrekarelik balo salonu ve 8 adet farklı büyüklükte toplantı salonları yer alıyor. Lounge ve 2 ayrı şık restoranı ile Kayseri’nin aranılan mekanı olan otel, City Club’ı ile de üyelerine eşsiz bir spor ve spa hizmeti sunuyor. 
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Ağustos 2015 tarihinde ‘Yeşil Yıldız’ belgesini alan Radisson Blu Hotel Kayseri; yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya özen gösteriyor,  su ve enerji tasarrufu sağlıyor; atık oluşumunu azalmaya yönelik uygulamalar yapıyor. Otelde geri dönüşüm çalışmalarıyla çevre bilincini aşılıyor, personeline verdiği eğitimler ile gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmanın öncü adımlarını atmayı sürdürüyor. 

Fuarların başlamasıyla, turizmciler nefes alıyor ...

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR


Fuarların başlamasıyla,
turizmciler nefes alıyor

Yılın son çeyreğinde, fuarların başlamasıyla, fuarların yapıldığı bölgelerdeki turizmciler bir parçada olsa nefes alacak.  Ekim ve Kasım aylarında, fuarlarla birlikte dolulukların artacağını kaydeden Kaya Ramada Plaza Hotel İstanbul Genel Müdürü Murat Arslan, “Yılın ilk 9 ayında durağan bir dönem geçirdik. Bölgemizde ilk 9 ayın doluluk ortalaması %40 - %45 civarında oldu. Ekim ve Kasım ayındaki fuarlar, doluluklarda özlenen günleri yaşatacak” dedi.
Konaklayanların %70’e yakınının yerli misafir olduğunu belirten Murat Arslan, fuar için Avrupa, Uzakdoğu, Ortadoğu gibi dünyanın dört bir yanından gelen konukları misafir etmekte olduklarını söyledi. 2017 yılının, 2016 yılına göre daha iyi bir yıl olacağını umut ettiklerini ifade eden Murat Arslan, şunları söyledi: “İstanbul olarak, bu yıl ciddi sıkıntılar yaşadık ve tüm sıkıntıların üstesinden en iyi şekilde gelmeye çalışıyoruz. 2017 yılı, kesinlikle turizmde daha iyi bir yıl olacaktır. Özellikle Büyükçekmece - Esenyurt bölgesindeki otellerin doluluklarında, fuarların etkisi büyüktür. 2017 fuar sayılarının artmasını ve biran önce fuar tarihlerinin netleşmesini umut ediyoruz” diye konuştu.

Sanayi bölgelerine ziyaretler yapıyor

Turizmde yaşanan daralma karşısında moralleri bozmadan, daha fazla sahada olduklarını anlatan Murat Arslan, Beylikdüzü, Haramidere, Esenyurt ve İkitelli başta olmak üzere, bölgedeki Organize Sanayi Bölgelerindeki fabrikaları ziyaret ettiklerini söyledi. Özellikle doluluklarda ciddi düşüşlerin yaşandığı Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında sanayi bölgelerinden gelen konukları ağırladıklarını kaydeden Murat Arslan, aynı zamanda Büyükçekmece başta olmak üzere, bölgede müsabakası olan spor kulüplerini misafir ettiklerini belirtti.

Türkiye genelinde 15 binden fazla kayıt dışı ev bulunuyor

Esenyurt’ta son yıllarda yeni otellerin açılmakta olduğunu da anlatan Murat Arslan, bölgenin turizmde bir cazibe merkezi olmadığını ve fuar tarihleri dışında hedeflenen dolulukların yakalanmasının zor olduğunu söyledi.
Esenyurt bölgesinin en büyük sorununun, çoğunluğu bu bölgede bulunan kayıt dışı evlerin günü birlik kiralanması olduğunu vurgulayan Murat Arslan, şunları kaydetti:
“Türkiye genelinde, 15 binden fazla kayıt dışı ev bulunuyor. Bu evler, kaçak olarak günü birlik kiraya veriliyor. Bu sayının da, ne yazık ki 10 bine yakını Esenyurt ve civarında bulunuyor. Nitekim gelişen bu pazardan haksız ve eşit olmayan koşullar ile pay almak isteyenlerin sayısı, son yıllarda hızlı bir artış gösterdi. Herhangi bir denetimin ve kontrolün olmaması sonucunda da, yaşanmakta olan üzücü olayları basından öğrenmiş oluyoruz. Bu konuda, Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB)’un önemli girişimleri oldu. Yetkililerden, kayıt dışı olarak günü birlik kiraya verilen bu evlerin de, acil olarak kontrol altına alınmasını istiyoruz” dedi.

Kaya Ramada Plaza Hotel İstanbul’dan, “Çocuk Kulübü”

Beylikdüzü’ndeki Kaya Ramada Plaza Hotel, yaklaşık 1 yıldır, Okyanus Koleji ile Çocuk Kulübü projesini yürütüyor. Çocuk Kulübü hakkında bilgi veren Genel Müdür Murat Arslan, şunları söyledi: “Otelde konaklayan ve özellikle haftasonları düğün için otelimizi ziyaret eden misafirlerimizin çocuklarına yönelik, ücretsiz sunulan bir hizmetimizdir. Çocuklar burada, tecrübeli hocamızla birlikte (zaman zaman eğlence için palyaçolar da dahil edilmektedir) hem eğleniyor, hem de öğreniyorlar. Çizgi film izliyorlar, boyama aktivitelerine katılıyorlar, oyun alanında oynuyorlar. Şehir otellerinde, bu tür hizmet veren çok az sayıda otel vardır” şeklinde konuştu.

24 Ekim 2016 Pazartesi

Bulut Bilişime harcanan para, 4 yılda 2 kat artacak.

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR



Bulut Bilişime harcanan para, 4 yılda 2 kat artacak. Bulut bilişime yatırım yapan global şirketler ise gelirlerini, önümüzdeki yıllarda katlayarak elde etmeyi sürdürecek…

2015’de Bulut Bilişime harcanan 70 milyar dolar,
2019’da 141 milyar dolara çıkacak

International Data Corporation (IDC) tarafından yapılan analize göre, bulut bilişim için sistem altyapı yazılımı, uygulama geliştirme ve yazılımı, uygulama ve donanım altyapısına ciddi kaynak ayrılıyor. Nitekim 2015 yılında bulut bilişimi geliştirmek için harcanan 70 milyar dolar kaynağın, 2019 yılında 141 milyar dolara çıkacağı belirtiliyor. Global şirketler, bulut bilişime yaptıkları yatırımın karşılığını alıyor. Amazon web servislerinin 2015 dördüncü çeyrek geliri %69 artarak 7,88 milyar dolara ulaşırken; aynı dönemde Microsoft Azure gelirlerini 5,1 milyar dolar açıkladı.

Bulut Bilişim ve Microsoft Azure Platformu hakkında bilgi veren REM People Yazılım Takım Lideri Alim Akyol şunları söyledi:
“Microsoft firması; bulut bilişime Amazon ve Google’dan sonra giriş yapmasına rağmen, hızlı bir yükseliş gösterdi. Microsoft Azure Web; mobil, veri tabanı sunucuları, dosya depoları gibi standart yapıların yanı sıra büyük veri (Big Data), veri analizi, yapay zekâ (Machine Learning) gibi servisleri de hizmete sunmaktadır. Azure servislerinin diğer Microsoft uygulamaları ile tam uyumlu olması, geliştiriciler için büyük bir avantaj sağlıyor. Visual Studio entegrasyonu sayesinde, cloud için web ve mobil servisler geliştirmek kolay olmaktadır. Uygulama geliştirme, test ve yayınlama süreçleri hızlı ve kolay bir şekilde yapılabiliyor. Azure’un dünya çapında yayılmış 32 sunucu çiftliği sayesinde, herhangi bir afet anında, verilerin korunması ve bu verilere sorunsuz bir şekilde ulaşılması gerçekleşmektedir. Bir veya birden fazla fiziksel lokasyondaki sunucular, yedekleme amaçlı kullanılmaktadır” diye belirtti.

Microsoft Azure, sosyal medyaya entegre olmayı sağlıyor

Microsoft Azure’nin özellikleri hakkında konuşmasını sürdüren Âlim Akyol, şunları kaydetti:
“Microsoft Azure, geliştirilen uygulamaların Microsoft dışında, Facebook, Twitter, Google gibi popüler sosyal medya uygulamalarına entegre olabilmesine de olanak sağlamaktadır. Bu sayede; hem web, hem de mobil servis kullanıcıları istedikleri hesapları ile kayıt olma ve giriş yapma seçeneğine sahip olunmaktadır. Microsoft Azure; servislerin gerçek zamanlı olarak görsel olarak izlenmesini, aşırı yüklenme durumunda alarm tetiklenmesini ve yetkililerin uyarılmasını, gerçek zamanlı ve geçmişe yönelik veri akışı ve kaynak kullanımının gözlenmesini sağlayan ek araçlar ile donatılmıştır. Detaylı analitik veriler alınmasını sağlayarak, alınabilecek aksiyonlar için öneriler de sunulmaktadır” diye konuştu.

Bulut bilişim: Güvenlik, hız, kolaylık sağlıyor

Firmaların ve kişilerin bulut bilişime yöneldiğini ifade eden Âlim Akyol, şunları anlattı:
“Uygulamaların ve veri tabanlarının, yerel ağdan internete (bulut) taşınmasına, bulut bilişim denildiğini hepimiz biliyoruz. İnternetin yaygınlaşması, hızlanması ve ucuzlaması sonrasında, bulut bilişim önem kazanmaktadır. Ağ, donanım, yazılım lisansları satın alınması ve bunların sürekli yönetilmesi, hem maliyetli, hem de zaman alıcıydı. Oysa Bulut bilişim; güvenlik, hız, kolaylık, yük dengelemesi, yedekleme, afetle mücadele, entegrasyon gibi birçok özelliği sunmaktadır ve düşük maliyetleri sayesinde işletmeler dışında, bireylerin de web ve mobil uygulamalarını internet ortamına taşımalarına olanak sağlamaktadır. Gelişen teknolojileri bünyelerine katan bulut sistemler, uygulamaların kolayca yeniliklere adapte olmasına imkân vermektedir. Bulut sistemler, mobil cihazların hızlı yaygınlaşmasına paralel olarak, mobil servislerin ve mobil teknolojilerin de hemen hemen aynı hızda yaygınlaşmasına olanak sağlamaktadır. Firma ya da kişilerin de, uygulama ve verilerin güvenliği, performansı, güncellemesi, loglanması, yedeklenmesi gibi ek işleri düşünmelerine, zaman ve para harcamalarına gerek kalmamaktadır. Bulut sistemler, tüm bu ek ağır yükleri kaldırmış, bunların yönetim ve denetimini üstlenmiştir. Firma ya da kişilere ise; sadece uygulama geliştirmek ve yayınlamak kalmıştır. Bazı firmalar, hibrid bulut kullanmayı tercih etmektedir. Hibrid yapılarda, sistemin parçaları dağıtılmıştır. Örneğin, web uygulamalar bulutta yayınlanırken, veri tabanı yerel ağda tutulmaktadır. Ya da veri tabanı bulutta, uygulamalar yerel ağda tutulmaktadır. Bazı uygulamalar, sadece firma içinden erişime açık olduğundan, bu yöntem daha çok tercih edilmektedir. Özetle, bulut bilişime olan ilgi ve talebin artması, bu alana yapılan yatırımların artmasına ve son kullanıcı maliyetlerinin azalmasına sebep olmaya devam edecektir. Lokal olarak kurulacak bir sisteminin maliyeti, bulut sistemlere göre kat ve kat fazladır. Şuan servis sağlayıcıları; ücretsiz veya cüzi aylık ödemeler şeklinde, tüm bu hizmetleri sunmaktadırlar. Bugün birçok firma, yerel sunucu barındırmaktansa, bulut sistemleri kullanmayı tercih etmektedir. Artan kullanıcı sayısına paralel olarak, sistemlerin yükseltilmesi kolay ve hızlı bir şekilde yapılabilmektedir” şeklinde konuştu.

23 Ekim 2016 Pazar

Obezite mücadelesine başlayan ilk firma Reis,


HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR


Obezite mücadelesine başlayan ilk firma Reis, 24 Ekim Dünya Obezite Günü’nde yaptığı açıklamasında, obezite artışının devam ettiğine dikkat çekiyor.

Reis, bakliyatın sağlıklı beslenmedeki yeri ile
ailece sofrada buluşmanın önemine dikkat çekiyor

Reis Gıda, ülkemizin obezite mücadelesine başlayan ilk firmasıdır. Reis’in, Nielsen Türkiye ile yaptığı araştırmada, önceki yıllara göre kuru gıda tüketiminde düşüşün gözlendiği, ev kadınlarının geleneksel yemeklerin bazılarını yapmayı bilmediği gibi sonuçlar ortaya çıktı. Obezitenin, özellikle çocuklarda ciddi bir risk oluşturmaya başladığı bulgusuna ulaşıldı. Bugün gelinen noktada ülkemizde; aşırı kilolu veya obez olma durumu yaklaşık erkeklerde %25, kadınlarda %41, çocuklarda %20 seviyesine tırmandı.
7 yıl önce obezite ile mücadele kararı alan Reis, 24 Ekim Dünya Obezite Günü nedeniyle yaptığı açıklamasında, son yıllardaki obezite artışının endişe verici olduğunu açıkladı. Nitekim Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tahminlerine göre, 1 milyar 900 milyon insan aşırı kiloludur ve bunların üçte birinin obez olduğu ifade edilmektedir. Uzmanlar, obezite yüzünden dünyada her yıl en az 2,8 milyon kişinin hayatını kaybettiğini açıklamaktadır. Obezite; Tip 2 diyabet, koroner arter hastalığı, hiperlipidemi, hipertansiyon, metabolik sendrom gibi birçok hastalığa neden olmaktadır. Çocuklar ve yetişkinler obezite hastalığına; aşırı ve yanlış beslenme alışkanlığı ile fiziksel aktivite yetersizliği nedeniyle yakalanmaktadır.


Reis, 7 yıldır obezite ile mücadele ediyor

Reis, 7 yıldır katıldığı her platformda “obezite” ile mücadele ediyor. 2009 yılında başlattığı, “Abur Cubur Olacağı Budur” ile başlayan “Obezite Önlenebilir” kampanyası, “Abur Cubura Karnımız Tok” ile devam etti. 2015 yılında başlatılan “Ev Yemeği Sofrada Hesap Ortada” kampanyası büyük beğeni topladı ve devam ediyor. 2016 yılında Nielsen araştırma verilerine göre; “Reis pirinç ve bakliyat kategorisinde, en güvenilen lezzet, en çok tercih ve tavsiye edilen marka” verisine ulaşıldı ve 2016 yılı için ‘Reis olsun, afiyet olsun’ kampanya sloganı oldu. ‘Reis olsun, afiyet olsun’ denilerek; hem bakliyatın sağlıklı beslenmedeki rolüne, hem ailece sofrada buluşmanın önemine dikkat çekiliyor.
Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, şunları söyledi: “Reis ailesi olarak, ülkemizin sağlıklı ve dengeli beslenmesi konusunda daha fazla bilinç oluşması için elimizden geleni yapıyoruz. Obezite mücadelesine başlayan ilk firma olarak, bu mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Bu konuda, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortak projeler yürütmekteyiz” dedi.

Ülkemizde, 4 kadından 1’i, kendisini kilolu olarak görüyor

Reis Gıda tarafından; Nielsen Türkiye araştırma şirketine, Devlet Planlama Teşkilatı ve TÜİK’in belirlemiş olduğu düzey1’i kapsayan 12 ilde, yemek yapmaktan sorumlu 20-65 yaş arası 1024 kadın tüketicinin katılımıyla 2015 yılında “Beslenme ve Kuru Gıda Tüketim Alışkanlıkları & Marka Sağlığı Araştırması”  yaptırıldı. 2015 yılı sonunda tamamlanan araştırma sırasında görüşülen kadınlara, obeziteyi nasıl tanımladıkları soruldu. Kadınların %59’u obezitenin bir hastalık olduğunu, %45’i sağlık problemi, %41’i kilo problemi olduğunu açıkladı. Araştırmada, obeziteye neden olan faktörler arasında, ilk sırada %65’le hareketsizlik/spor yapmamak olduğu ifade edilirken, bunu %62’le yağlı gıdalar ve %57’le fast-food tüketmek takip etti.  Ülkemizde, her 4 kadından 1’i (%26), kendisini kilolu olarak tanımlıyor. Her 3 kadından 1’i (%37), kilo vermeye çalıştığını belirtiyor. Kilo vermeye çalışan kadınların en çok kullandıkları yöntem, porsiyonlarını küçültmek oldu. Metropolde yaşayan kadınlar, kilo vermek için daha fazla kuru bakliyat ürünleri yemeğini tükettiğini açıkladı.

21 Ekim 2016 Cuma

ICVB IMEX AMERİKA’DA İSTANBUL’U ANLATTI...

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR




ICVB IMEX AMERİKA’DA İSTANBUL’U ANLATTI



Bu yıl 18-20 Ekim 2016 tarihleri arasında Las Vegas Sands Expo Fuar Merkezi’nde düzenlenen IMEX Amerika Fuarı, Amerika pazarının en önemli kongre fuarıdır. Fuarın düzenlendiği ilk yıl olan 2011’den bu yana Türkiye, fuarda başarılı bir şekilde temsil edilmektedir.



İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu-ICVB’nin bu yıl organizasyonunu Washington Kültür ve Tanıtma Müşavirliği ile koordineli olarak yürüttüğü Türkiye standında, sektör genelinden toplam 9 firma ve kuruluş yer aldı. Türkiye bu yıl stant numarası 3012 olan, 80 m2’lik bir alanda temsil edildi. Önceden randevu sisteminin bulunduğu fuarda ICVB, 3 gün boyunca aralarında dernek ve birlikler ile acenta ve şirketlerin yer aldığı 50’ye yakın birebir görüşme ve randevu gerçekleştirdi. Fuar süresince hem grup sunumları, hem de katılımcıların münferit randevuları ile Türkiye ve İstanbul’un uluslararası kongre sektörüne her yönüyle tanıtımına devam edildi.


IMEX Amerika Fuarı, ilk yılından bu yana gerek katılımcı kuruluş ve firma sayısında ve gerekse katılımcıların randevu sayılarındaki artışla sürekli olarak gelişen bir fuar olmaya devam etmektedir. Geçen yıl yaklaşık 3.000 davetli alıcıyı (hosted-buyer) bir araya getiren fuarda, önceki yıla göre gerçekleştirilen birebir randevu sayısı 57.000’e; katılımcı kuruluş sayısı ise 3.100’e yükselmiştir. IMEX Amerika Fuarı tüm bu yönleriyle her yıl katılımcılarının fuardan memnun ayrılmalarını sağlamaktadır.

20 Ekim 2016 Perşembe

İsveçli firmalardan Türkiye’ye güvenoyu...


HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR


İsveçli firmalardan Türkiye’ye güvenoyu

Türkiye’de 400’e yakın marka ile faaliyet gösteren İsveçli şirketler, İsveç Ticaret ve Yatırım Merkezi Business Sweden tarafından hazırlanan “Türkiye İş Ortamı Araştırması” ile Türkiye ekonomisine güvenoyu verdi. 85 üst kademe yöneticinin görüşlerine başvurularak oluşturulan çalışmanın sonuçları, İstanbul İsveç Başkonsolosu Therese Hydén ve İsveç Türkiye Ticaret Baş Müşaviri Erik Friberg’in ev sahipliğindeki basın toplantısı ile açıklandı. Buna göre, İsveçli şirketler Türkiye’de sadece kalıcı olmayı değil, büyümeyi de hedefliyor. Şirketlerin yüzde 80’i kısa vadede, yüzde 89’u ise önümüzdeki 3 yıl içerisinde Türkiye’deki yatırımlarına devam etmeyi planlıyor. Yine orta vadede, yüzde 92’si cirolarını artırmayı hedefliyor; yüzde 87’si ise orta ile çok yüksek arasında değişen derecelerde karlılık artışı bekliyor. Bu pozitif tablo istihdam artışını da beraberinde getirecek.
İstanbul İsveç Başkonsolosluğu’nda gerçekleştirilen basın toplantısıyla sonuçları açıklanan “Türkiye İş Ortamı Araştırması” isimli çalışma, İsveçli şirketlerin Türkiye ekonomisine olan güvenini ve ülkede yatırımlarını sürdürme konusundaki isteklerini ortaya koydu. İsveç Ticaret ve Yatırım Merkezi Business Sweden tarafından, İsveç Büyükelçiliği ve İsveç Başkonsolosluğu işbirliği ile gerçekleştirilen araştırma için, 79 şirketi temsilen 85 üst kademe yöneticinin 1 Temmuz - 16 Ağustos 2016 tarihleri arasında bildirdiği görüşlerine başvuruldu. Araştırmaya katılanların büyük kısmını H&M, IKEA, Volvo, Spotify, Ericsson, Oriflame ve Tetrapak gibi küresel ölçekte ciroları 1 milyar Euro’yu aşan şirketler oluşturdu. İsveç, düzenlediği toplantıyla Türkiye’de bu tarz bir çalışma yaparak kamuoyuyla paylaşan ilk ülke oldu.


“Yerli ve yabancı yatırımcılar kararlılık gösterdi”
İstanbul İsveç Başkonsolosu Therese Hydén basın toplantısındaki açılış konuşmasında, “Türkiye yüksek potansiyele sahip bir G20 ülkesi, aynı zamanda bazı zorlukları da bünyesinde barındıran bir pazar. Zorlu bir yaz dönemi geçirdi ancak hem Türk halkı hem de yerli ve yabancı yatırımcılar güçlü bir kararlılık göstererek bu dönemin hızla atlatılmasını sağladı. 400’e yakın marka ile Türkiye’de hayli aktif olan İsveç sermayesinin bu araştırma vasıtasıyla ortaya koyduğu sonuçlar da, şirketlerin Türkiye’de faal olmaya devam edeceklerini ve pazara güven duyduklarını tasdik etmiş oluyor” dedi.

Yüzde 92 ciro büyüme, yüzde 87 orta ve çok yüksek düzey arası karlılık artışı bekliyor
Rapor sonuçlarını İsveç Türkiye Ticaret Baş Müşaviri ve Business Sweden Ülke Müdürü Erik Friberg açıkladı. Buna göre, İsveçli şirketler Türkiye’de sadece kalıcı olmayı değil, büyümeyi de hedefliyor. Şirketlerin yüzde 95’i önümüzdeki üç sene içerisinde faaliyet gösterdikleri sektörün büyüyeceğine inanıyor. Yüzde 96’sı yine orta vadede Türkiye’deki faaliyetlerini artırmayı ya da aynı seviyede korumayı planlıyor. Orta vadede katılımcıların yüzde 92’si cirolarının artacağını, yüzde 87’si ise orta ile çok yüksek arasında değişen derecelerde karlılık beklentisi içinde olduklarını belirtiyor. Bu olumlu görüşler, 2016 beklentilerini de kapsıyor.
Nitelikli işgücünü fırsat olarak görüyorlar
Araştırmaya katılan İsveçli firmalar Türkiye’de 23 binden fazla kişi istihdam ediyor. Sektör büyümesi, ciro ve karlılık beklentisi, İsveçli şirketler için personel artışını da beraberinde getirecek. Gelecek üç yıllık orta vadeli dönemde, şirketlerin yüzde 67’si personel sayısını artıracak. Ek olarak, katılımcıların yüzde 64’ü Türkiye'deki nitelikli yönetici sayısının yüksek veya çok yüksek olduğuna inanıyor ve bu nitelikli işgücünün kendileri için bir fırsat olduğunu düşünüyor.

Firmaların yüzde 89’u orta vadede yeni yatırım yapacak
Şirketlerin çizdiği pozitif resim yeni yatırımları da kapsıyor. İsveçli firmaların yüzde 89’u gelecek 3 yıl içerisinde Türkiye’ye yatırım yapmayı sürdürecek. Başlıca yatırım alanları ise, yüzde 67 ile personel, yüzde 45 ile ofis, yüzde 32 ile IT altyapısı ve yüzde 20 ile imalat ve imalat ekipmanları olacak. Bununla birlikte Türkiye’de üretim tesisi bulunan firmaların yüzde 50’si de mevcut tesislerine üç yıl içinde ek yatırım yapacak.

“Yatırım beklentisi Türk ekonomisine güvenin göstergesi”
İsveç Türkiye Ticaret Baş Müşaviri Erik Friberg, “İstatistiklere ve makro göstergelere dayalı öngörü ve raporları sık sık okuyoruz, ancak bu çalışma pazarda faaliyet gösteren şirketlerin ilk elden tanıklıklarını içermesi nedeniyle öncekilerden ayrışıyor. Türkiye’yi tanıyan ve Türkiye’de iş deneyimi olan İsveçli şirketler kısa, orta veya uzun vadede pazarın potansiyeline inanıyor. Pazardaki rekabet nedeniyle kimi zaman etkilenseler de, faaliyet gösterdikleri sektörlerin büyüyeceğine inanıyor, işlerini büyütmeyi ve yeni yatırımlar yapmayı planlıyor. Bu bağlamda rahatça söyleyebiliriz ki, bu raporun çıktıları Türk ekonomisine olan güvenin birer göstergesi” dedi.

Firmalar en çok pazardaki yoğun rekabetten etkileniyor
İsveçli firmaların faaliyetlerini Türkiye’de en çok etkileyen konuların başında sırasıyla pazardaki yoğun rekabet, siyasal gelişmeler, döviz kurlarındaki hareketlilik ve ödemelerdeki düzensizlik yer alıyor. Türkiye’nin dünyanın her yerine ulaşan geniş bir ticaret ağına sahip, uluslararası firmalara açık bir pazar olduğunu vurgulayan Friberg, “Bundan kaynaklanan yoğun rekabet, araştırmaya katılan şirketlerin %66’sının faaliyetlerini oldukça etkiliyor. Yani Türk ekonomisinin küresel ekonomiye entegre oluşu hem avantaj hem dezavantaj olarak karşımıza çıkıyor” dedi.

Büyüyen pazar ve altyapı yatırımları Türkiye’yi cazip kılıyor
İsveçli şirketlerin yüzde 96’sı için, Dünya Bankası’nın Türkiye GSYH’sına yönelik üç yıl içinde yüzde 3,5 büyüme öngörüsü, Türkiye’de iş yapmak açısından önemli bir avantaj. Katılımcıların yüzde 95’i, Türkiye’nin dünyanın 18’inci büyük ekonomisi olmasına ve gelecek yıllarda ilk 10 arasına girme hedefinin önemine vurgu yapıyor. Orta gelirli kesimin büyümesi ve alım gücünün artması ile İstanbul 3. Havaalanı, 3. Boğaz Köprüsü, yeni hızlı tren hatları ve İstanbul-İzmir Otoyol Projesi gibi yatırımlar da İsveçli şirketler için önemli fırsatlar olarak değerlendiriliyor.

17 Ekim 2016 Pazartesi

Radisson Blu Hotel Kayseri’den, Yamula Barajı’nda çöp toplama etkinliği


HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR


Radisson Blu Hotel Kayseri’den,
Yamula Barajı’nda çöp toplama etkinliği

Kayseri’nin denizi olarak adlandırılan Yamula Barajı havzasında, geçtiğimiz günlerde, Radisson Blu Hotel Kayseri ekibi tarafından çöp ve atık toplama etkinliği düzenlendi.


Radisson Blu Hotel Kayseri Genel Müdürü Fercan Başkan ve ekibi, ilin önemli su havzalarından birisi olan Yamula Barajı çevresindeki, doğal su kaynaklarında tehlike yaratabilecek çöplerin ve atık maddelerin toplanmasını sağladı. Toplanan onlarca torba çöp, en yakın yerleşim yerindeki uygun çöp konteynerlarına taşındı ve burada ayrımı yapılarak cinsine göre uygun konteynere atıldı.

Baraj gölünde, yelkenli, kürek, yüzme, kano, off-shore yarışları düzenleniyor

Turizme, spora ve kentin sosyal yaşamına önemli katkı sağlayan Yamula Baraj gölünde, her yıl, yelkenli, kürek, yüzme, kano, off-shore yarışları düzenleniyor. Bölgede, bisiklet ve trekking gibi doğa sporları yapılıyor. Kentin ekonomisine büyük katkı sağlayan barajda, elektrik üretimi, tarımsal sulama ve balıkçılık faaliyetleri gerçekleşiyor.

Barajın değeri 500 milyon Doların üzerinde

Sahip olduğu 3,5 milyar metreküplük su kapasitesiyle Kayseri’nin denizi ifadesini alan Yamula Barajı, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılmıştır ve bugünkü değeri 500 milyon Doların üzerindedir. 100 megavat kurulu gücü bulunan hidroelektrik santraliyle baraj, yılda 423 milyon kilovatsaat elektrik enerjisi üretmektedir.

Uyumsoft webERP ve i-Dönüşüm Sertifikaları sahiplerini buldu...

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR


Uyumsoft webERP ve i-Dönüşüm Sertifikaları sahiplerini buldu

Uyum Akademi tarafından düzenlenen “Uyumsoft webERP ve i-Dönüşüm” eğitimlerine katılarak, başarı gösterenler sertifikalarını, 14 Ekim Cuma günü, Uyumsoft merkez binasında yapılan bir organizasyon ile aldı.
Bir ay boyunca, uzaktan eğitim ve Uyumsoft’un YTÜ Teknoparkındaki merkez binasında yapılan eğitim sırasında; webERP için genel sistem tanımları ve parametreler, finans iş süreçleri, satış ve satınalma iş süreçleri, yetkilendirme işlemleri, rapor alma işlemleri vd gibi geniş kapsamlı bir eğitim gerçekleştirildi.
Eğitimin sonunda başarı gösteren katılımcılara, aldığı eğitime göre, webERP Danışman Sertifikası, ERP Satış Yöneticisi Çözüm Ortağı Sertifikası, ERP Satış Yöneticisi Sertifikası ve i-Dönüşüm Satış Takım Lideri & i-Dönüşüm Satış Uzmanı Sertifikası verildi.

Ülkemizin lider yazılım firmasıdır

Yazılım, danışmanlık, i-Dönüşüm ve e-Devlet projelerinin lider firması Uyumsoft Kurumsal İş Sistemleri ve ekosistemi, 20 yıldır ülkemizin yanı sıra, Avrupa ve Türki Cumhuriyetlerde başarılı projelere imza atıyor. 500’ün üzerinde Kurumsal İş Sistemleri (ERP, CRM, HRM, BI vd) projelerini hayata geçiren Uyumsoft, Türkiye’nin i-Dönüşüm Mimarı olarak e-Fatura, e-Arşiv, e-Defter, e-Bilet vd uygulamalarında 5.000’nin üzerindeki müşteriye lider entegratör firma olarak hizmet veriyor.  Uyum Akademi, üniversite-sanayi işbirliği kapsamında, birçok üniversiteyle yüzlerce öğrenciye eğitim vererek istihdama katkı sağlarken, Start-Up projelerini desteklemektedir. Merkez Binası YTÜ Teknoparkında yer alan Uyumsoft’un, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Tokat ve Bakü’de ofisleri bulunuyor.

16 Ekim 2016 Pazar

Yerli tohumla üretilen gıdalar, kansere karşı koruyor....

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR



Küresel gıda krizi ve açlığa karşı,
“en etkin çare yerli tohumlarla üretilen bakliyat olacaktır”

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2015 yılını Uluslararası Toprak Yılı ilan etmişti. İnsanlığın “sessiz dostu” olan toprak; gıda, yakıt ve tıbbi ürünlerin kaynağı olmasının yanında ekosistem için şarttır, suyun filtrelenmesini ve karbon döngüsünü sağlar. Sel ve kıtlık gibi felaket zamanlarında, toprak kritik bir rol oynar. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2016 yılını Uluslararası Bakliyat Yılı ilan etti. Yüzyıllar boyu sağlıklı ve dengeli beslenmenin temel taşlarından olan bakliyat taneleri, hem bitkisel protein, hem karbonhidrat bakımında zengindir. Yerli tohumla üretilen bakliyat, kansere karşı koruduğu için, sağlığa dost, hastalıklara şifa olur.



Reis Gıda, 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde bir mesaj yayınladı. Dünyada 800 milyona yakın aç insanın olduğuna işaret eden Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, toprağın korunması
ve yerli tohumlarla bakliyat üretiminin ‘küresel gıda krizi ve açlığa çare’ olabileceğini vurguladı.


Yerli tohumla üretilen gıdalar, kansere karşı koruyor

Dünya nüfusu artarken, gıda ihtiyacının da ciddi oranda artmakta olduğunu anlatan Mehmet Reis, şunları söyledi: “Birleşmiş
Milletler (BM)’nin 2015 yılı raporuna göre, dünyamızdaki aç insan sayısı 800 milyonu geçti. 2015 yılında yaklaşık 7 milyar 300 milyonu aşan dünya nüfusunun, 2050 yılında 9 milyarı geçeceği belirtiliyor. Uzmanlar, artan nüfusla birlikte, 2050 yılında iki kat gıda üretimine ihtiyaç olacağını vurguluyor. Bu tablo karşısında, acil olarak önlemlerin alınması gerekiyor. Eğer önlem alınmazsa, önümüzdeki yıllarda birçok gıda ürününün eksikliğinden ve artacak gıda fiyatlarından, daha sıklıkla ve çaresizlik içerisinde bahsedebiliriz” dedi. “Tohum demek;  gıda demek, yemek demek, aş demektir” diyerek sözlerini sürdüren Mehmet Reis, kanser uzmanları tarafından yapılan açıklamalarda, yerli tohumlarla üretilen gıdaların kansere karşı koruduğunun vurgulandığını söyledi.

Sürdürülebilir tarım stratejisi hazırlanmalıdır

‘Sürdürülebilir tarım stratejisinin hazırlanması gerektiğine dikkat çeken Mehmet Reis, konuşmasına şöyle devam etti: “Öncelikle; verimli topraklarımızı tarım dışı alanlarda kullanmamalıyız, genç nüfusu tarımda çalışmaya teşvik etmeliyiz ve yerli tohumlarla üretim yaparken bilinçli ilaçlamaya dikkat etmeliyiz. Kısaca ülkelerin; gıda üretimlerini kendilerine yeter bir düzeye yükselmek, çiftçisinin yaşam standardını güvence altına almak, halkına gıda güvenliğine uygun besin maddelerini sürekli temin etmek ve ekonomide de daha güçlü olmak için uzun vadeli planlarını yapmaları zaruridir” dedi.

Dünya topraklarının %30’u verimsiz durumdadır

Bilinçsizce yapılan ilaçlama ve gübre kullanımı, aşırı sulama gibi nedenlerin toprağın verimsiz olmasına yol açtığını anlatan Mehmet Reis, diğer taraftan kentleşme, sanayi tesisleri, madencilik gibi faktörlerin de, tarıma elverişli ekilebilir alanları yok etmekte olduğunu söyledi. Dünyadaki toprakların yaklaşık %30’nun verimsiz durumda olduğuna vurgu yapan Mehmet Reis, şunları kaydetti: “Ülkemizde 1927 yılında nüfusunun %76’sı kırsal kesimde yaşarken, 2015 yılında kırsal kesimde yaşayan nüfus %25’e geriledi. Gerek ülkemizde, gerek diğer ülkelerde; kırsal kesim ile kentlerdeki nüfus, yer değiştiriyor ve kentlere olan göç devam ediyor. Özetle; göçler, toprak kaybı ve tarım alanlarının amacı dışında kullanılması nedeniyle, gelecek açısından ‘güvenli gıdaya’ ulaşmak risk teşkil etmeyi sürdürüyor. Bu nedenle, gelecek nesilleri yerli tohumlarla üretilen gıdalarla sağlıklı şekilde besleyebilmek için, gerekli tedbirlerin biran önce alınması gerekmektedir” şeklinde konuştu.

TRANSFORM, Fikirtepe’de gerçek dönüşümün temellerini atıyor...


HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR






TRANSFORM, Fikirtepe’de gerçek dönüşümün temellerini atıyor

Kentsel dönüşüm sürecindeki Fikirtepe’nin katma değerli ve bölgede çıtayı yükseltecek projesi TRANSFORM FİKİRTEPE, Vakıfbank Memur ve Hizmetlileri Emekli ve Sağlık Yardım Sandığı Vakfı ile Vakıfbank Personeli Özel Sosyal Güvenlik Hizmetleri Vakfı tarafından 1988 yılında kurulan Obaköy Gayrimenkul ile 37 yıldır Türkiye’nin farklı noktalarında kalite ve güveni inşa eden Haldız İnşaat ortaklığıyla hayata geçiriliyor.

Türkiye’nin en büyük kentsel dönüşüm alanı Fikirtepe’de Obaköy Gayrimenkul ve Haldız İnşaat işbirliğiyle hayata geçirilen Transform Fikirtepe; mimarisi, peyzajı ve inşaat kalitesiyle bölgenin dönüşüm sürecini yeni bir aşamaya taşıyacak.



22 bin 466 metrekare arsa üzerindeki dört blokta 1080 konut ve 12 adet ticari birimi içeren toplam 157 bin metrekare inşaat alanı için start veren Obaköy Gayrimenkul ve Haldız İnşaat, bir basın toplantısıyla proje detayları hakkında bilgi verdi. Haldız İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Macit Haldız, Vakıfbank Emekli Sandığı Yönetim Kurulu Başkanı Osman Demren, Obaköy Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı N. Ender İmamoğlu ve Obaköy Gayrimenkul Genel Müdürü Fatih Küçükcan’ın katıldıkları toplantıda Kentsel Dönüşüm Projesi sonrasında Fikirtepe’nin 160 bin nüfuslu bir şehir olacağı vurgulandı.

Vakıfbank Emekli Sandıkları tarafından 1988 yılında kurulan Obaköy Gayrimenkul ve 37 yıldır Türkiye’nin farklı noktalarında kalite ve güveni inşa eden Haldız İnşaat’ın ortaklığı ile hayata geçen Transform; 43,72 metrekare ile 276,67 metrekare arasında değişen 1+0, 1+1, 2+1, 3+1, 4+1 dairelerden oluşuyor. Dört bloğun yer aldığı Transform’un bir bloğu ise sadece home-office’lere ayrıldı.

Son 5 yılda 1 milyon metrekare inşa etti
Haldız İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Macit Haldız, sektörde 37 yıldır faaliyet gösterdiklerini, son 5 yıl içinde 1 milyon metrekarenin üzerinde inşaat yaptıklarını, halen 750 bin metrekarenin üzerinde inşaatlarının devam ettiğini de belirterek sözlerine şöyle devam etmiştir:
“Haldız Grup’un inşaat ve yapı operasyonlarını yürüttüğü Haldız İnşaat, 1979 yılında Sakarya’da, seksenli yılların sonlarına doğru Kocaeli’de ve bugün Türkiye’nin çeşitli noktalarında inşaat faaliyetleri yürütmektedir. Haldız Grup çatısı altında inşaat, otomotiv, enerji, medya ve sigorta sektörlerinde de faaliyet gösteren şirketimiz, güçlü finans yapısı ve kalite anlayışıyla hedeflerini sürekli büyütmekte ve geliştirmektedir.

Diğer projelerimizin yanı sıra, Vakıfbank’ın Üsküdar’daki Vakıfbank Spor Sarayı ve Vakıf GYO ile Halk GYO’nun Sancaktepe’de yürüttüğü Bizimtepe Aydos projelerinin de müteahhitliğini sürdürmekteyiz. Bu iki projeden aldığımız sinerjiyi Fikirtepe’ye de taşıyoruz. Obaköy Gayrimenkul’le Transform Fikirtepe’deki işbirliğimizin bölgede önemli bir katma değer yaratacağına inanıyoruz.”

Obaköy Gayrimenkul olarak kalitesine güvendikleri Haldız İnşaat’la birlikte yepyeni bir projeyi hayata geçirmekten duydukları memnuniyeti belirten Obaköy Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı N. Ender İmamoğlu, “1988 yılında kurulan Obaköy Gayrimenkul, yaklaşık 30 yıldan bu yana Ankara’da yemek fabrikası ve Atakule İş Merkezi’nin işletimi, Antalya’da otel işletimi gibi değişik alanlarda başarıyla faaliyetlerini sürdürmektedir. 2016 yılı ilk çeyreğinde nesiller boyu hizmet verecek yapılar üretme bilinci ve güçlü sermayesi ile inşaat-taahhüt sektörüne atılmıştır. T. Vakıflar Bankası T.A.O. Memur ve Hizmetlileri Emekli ve Sağlık Yardım Sandığı Vakfı yüzde 30, Vakıfbank Personeli Özel Sosyal Güvenlik Hizmetleri Vakfı yüzde 70 hisseye sahiptir. Yılların verdiği birikim ile faaliyet gösterdiği sektörlerde toplumsal ve ekonomik yarar sağlayan, yatırımcı kimliği ve kurumsal kalite anlayışı ile doğruluk ve güveni en önemli değeri olarak koruyan, kaliteyi bir yaşam biçimi olarak benimseyen bir kurum olarak bilinirliğimizi artırmak istiyoruz”.

Fikirtepe bölgesi ile ilgili görüşlerini aktaran İmamoğlu, “Bildiğiniz gibi Türkiye’nin en büyük kentsel dönüşüm alanı Fikirtepe, birkaç yıl içinde yaklaşık 160 bin kişilik modern bir semte dönüşecek. Semt diyoruz ancak bu rakam Türkiye’deki pek çok ilin nüfusunun üzerindedir. Bu rakam ile Fikirtepe Artvin’in merkezinin 4, Sinop merkezin 2,5 katı, Rize, Amasya, Karabük, Çanakkale illerinin merkezine hemen hemen eşit nüfusa sahip olacaktır ve bu örnekler 81 il içerisinde çoğaltılabilir. Fikirtepe Kentsel Dönüşüm Projesi, Türkiye’nin yapı stoğunun ve mahallelerinin modernize edilmesinde, depreme dayanıklı binalarla yenilenmesinde bir model oluşturacak. Bu nedenle Obaköy Gayrimenkul de dönüşümün bir parçası olacak ilk projesini yapmaktan memnuniyet duymaktadır. Obaköy Gayrimenkul olarak prestijli projelerle yer almaya devam edeceğiz” dedi.

Modern bir şehir doğuyor
Transform Fikirtepe ile gayrimenkul alıcısına şehrin merkezinde ciddi bir getiri potansiyeli taşıyan, hem yatırım yapılabilir hem yaşanabilir bir proje sunduklarını ifade eden Obaköy Gayrimenkul Genel Müdürü Fatih Küçükcan, “Fikirtepe Kentsel Dönüşüm Projesi her detayı düşünülmüş, ihtiyaçları tam anlamıyla karşılayacak biçimde planlanmış ve İstanbul’da ilk defa bu kadar merkezi bir lokasyonda uygulamaya konmuş kapsamlı bir dönüşüm hareketidir. Yeniden düzenlenen yollar, hafif raylı sistem ve füniküler sistem ile ulaşım sorunları çözülüyor. Üç meydan, parklar, altı adet yeşil aks, alışveriş caddesi ile Fikirtepe yeniden doğuyor. 61 yeni imar adası ile yapı stoğu tamamen yenileniyor. Bu bölgeye Transform ile değer katacağız. Transform Fikirtepe, cazip fiyatları ve ödeme koşulları ile yatırımcılar bakımından ciddi bir getiri, kullanıcılar için ise yeni bir gelecek vaadediyor” dedi.

“Fikirtepe, artık Kadıköy’de iki çevre yolunun buluştuğu noktada 160 bin nüfusluk yeni bir şehir” diyen Küçükcan, Fikirtepe’nin lokasyon avantajlarını vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:

“İstanbul’un en eski yerleşim alanları arasında yer alan Fikirtepe, şehrin kalbi niteliğinde bir konuma sahipken, yeni ulaşım araçlarıyla daha da değerleniyor. E5 ve TEM otoyollarına, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ve FSM köprülerine, Metrobüs, Deniz Otobüsü, Marmaray ve Avrasya Tüneli’ne çok yakın bir noktada yer alan Fikirtepe, ulaşım açısından büyük bir avantaja sahiptir.  Ayrıca planlanan dairesel tramvay hattı ve füniküler hattı bölgeye artı değer katacaktır. Transform Fikirtepe projemiz bu ulaşım akslarının kesiştiği noktada yer almaktadır”.

Zengin sosyal donatı alanı
Transform Fikirtepe’nin sosyal donatı ve peyzaj olarak bölgede öne çıkacağını belirten Küçükcan, home office ve konutlar için ayrı ayrı düzenlenen sosyal tesisler ile yaşayanların her türlü ihtiyacının giderildiğini kaydetti. 22 dönüm arsada 10 dönüm yeşil alan bulunduğunu kaydeden Fatih Küçükcan, “Fikirtepe, artık İstanbul’un en nezih, en merkezi, en yaşanılır alanlarından biri olacak. Eylül 2018 tarihinde ilk teslimlere başlamayı hedefliyoruz. Transform ile Fikirtepe’nin gerçek dönüşümü başlıyor” dedi.

Vakıfbank, İş Bankası, Vakıf Katılım Bankası’yla projeye özel koşullarla yapılan anlaşmalar kapsamında 120 aya kadar vade ve yüzde 0,80‘den başlayan faiz oranlarıyla satışa sunulan Transform Fikirtepe, Türkiye’nin her tarafından yatırımcıları ve Kadıköy’ün merkezinde konforlu bir yaşam arayanları değişime davet ediyor.

13 Ekim 2016 Perşembe

Perakende sektöründe “Big Data” kullanan, karını %60 arttırıyor ...

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR



Perakende sektöründe “Big Data” kullanan, 
karını %60 arttırıyor 

“Big Data”, şirketlerin, kurumların, ülkelerin gündemine daha fazla girmeye başladı. Ancak, çoğu kurum ve kuruluşların ilk etapta göremediği nokta, tüketicinin dokunduğu veya dokunmadığı her ortamdan, inanılmaz büyüklükte bir datanın aktığıdır. Sadece websitesi/e-ticaret portalından veri akışı olmaz. Sattığınız ürün veya hizmetle ilgili, anlık o kadar çok data akışı olmaktadır ki, bu veriyi yakalamak zaten Big Data’nın ilk kuralıdır. İşletmeler farkında değildir ama, arka bahçelerinden bir nehir akmaktadır. Özetle, önemli olan bu veriyi dinleyip, doğru araçlarla kendi havuzunuza akıtıp, kendi verinizle harmanlamaya başlayabildiğiniz noktada, veri madenciliğine giriş yapmış olursunuz. 



,Perakendede; hem sahada, hem dijital platformda olmak avantaj sağlar 

Perakende sektöründe Big Data kullanımının önemini ifade eden REM People Dijital Teknolojiler Direktörü Tolga Arıcan, şunları söyledi:  
 “Big Data’yı kullanan perakende firmalarının, işletme karlarını %60 kadar yükseltebileceği fırsatlar ortaya çıkabilir. Sektördeki iş sürecinin, sahanın yanı sıra, dijital platformlarda olması büyük avantaj sağlar. Dijital görünürlük, e-ticaret sitelerine kolay linkleme gibi avantajlar, tüketiciyi sahadan koparmaz; tam tersine mağazaya olan mesafesini kısaltır. Tabii burada, SEO’nun (arama motoru optimizasyonu) e-ticaret sitelerinde olduğu gibi; mağazalarında satışlarını yükselteceği faydasının bilinmesi gerekir. Kısaca şunu söyleyebiliriz; dijitalleşen dünyayı iyi kullanan perakende markalarının, aynen David Pittman’ın değindiği gibi satış kanallarını da güçlü tutması lazımdır. Big Data analizi, hem dijital taraf, hem saha tarafı için bir arada olduğunda entegre ve sürdürülebilir bir başarı elde edilebilir. Nitekim, dijital görünürlüğe sahip bir ürünle ilgili; yakın bir mağaza ya da ürün bulunurluğu olmadığında; her 4 kişiden 1 kişi satın alma kararından vazgeçmektedir” dedi. 

Veriler toplanıp, analiz edilmelidir 

Veri akışının en doğru olacağı kanalları saptamanın önemine değinen Tolga Arıcan, bunu gerçekleştirmenin düşünüldüğü kadar zor olmadığını kaydederek, konuşmasına şöyle devam etti:  
“Dijital platformları dinlemek gerekir. Bu noktada, websitesi analitiği etkin şekilde toplanmalı, e-ticaret sitesindeki satışlar firmanın altyapısına aktarılmalı, birden çok platformdaki müşteri datası eşleştirilip müşteri profillemesi yapılmalı ve sosyal mecraları dinleyerek semantik analizlerle trendler takip edilmelidir. Firma verilerini anlamlandırılmalıdır. Bu noktada ise, Müşteri/ CRM verileri güncel tutulmalı, Machine Learning ile eksik veriler tanımlanmalı, demografik kırılımları çıkarılmalı, Satış verileri analiz edilmeli, satış alışkanlıkları/trendleri/ürünlerin talepleri analiz edilmelidir. Reklam çalışmaları ve geri dönüşü verilere dökülmelidir. Sektör araştırmaları takip edilerek, veri havuzuna katma değer sağlayacak araştırma verileri satın alınarak entegre yapılmalıdır. Satış noktalarına dokunmak önemlidir. Bu noktada, bulunurluk araştırmaları sürekli yapılmalı, rakipler takip edilmeli, fiyat araştırmaları yapılarak satışlara olan etkisi analiz edilmeli, satış kanal sorumluları ve mağazaları denetlenmelidir. Önemli olan nokta, bu kanallardan akan verinin sürekli ve birbiriyle konuşabilmesidir ki, anlamlı sonuçlar- analizler çıkarılabilsin ve sürekli olarak performans değerlendirmesi yapılabilsin. En azından başlangıç noktası için artık formül hazır. Ufak projelerle, veri toplama altyapısı ve gereken araştırmaların başlatılmasıyla, Big Data’ya dair, ön hazırlık için gereken en uygun ortam sağlamış olacaktır” diye konuştu. 

2017’de Big Data projelerinin, %60’ı başarısız olacak

Big Data konusunda birçok işletmenin, konuya nereden başlayacağını estiremediğini de anlatan Tolga Arıcan şunları belirtti: 
“Big Data ilk bakışta büyük bir kavram gibi gözükse de; aslında atlanılmış olan en kritik nokta, getirmiş olduğu vizyonun nasıl özümseneceğinin bilinmemesi ya da nereden başlanabileceğinin kestirilememesidir. Hele ki işletme; bir internet girişimi veya genç bir firma değilse, bu daha zordur. Çünkü, internet bazlı genç girişimlerin çoğunun temelini data oluşturur. Anlamlandırdığı ve ilişkilendirdiği data ve aktif kullanıcı üzerinden, şirket değerlemeleri yapılır. Kısaca, bu şirketlerin DNA’sı zaten data üzerine kuruludur. Diğer taraftan, biraz daha geleneksel ve dinamikleri oturmuş köklü firmalar ise, bu dijitalleşme çağında, bir şekilde ‘Big Data, Machine Learning, Predictive Marketing, ZMOT’ gibi terimleri anlamaya, iyi ihtimalle benimsemeye ve çok düşük oranlarda da uygulamaya çalışmaktadır” dedi.
Kurum ve kuruluşların gündeminde Big Data’nın her geçen gün daha etkin yer almayı sürdüreceğini kaydeden Tolga Arıcan, Gartner’ın yaptığı bir araştırma sonucuna göre 2017 yılında Big Data projelerinin %60’ının daha pilot aşamasında başarısızlığa uğrayabileceğini, ancak işletmelerin big dataya dair yeni çalışmaları hayata geçirmeye devam edeceğini söyledi. 

Son 2 yılda üretilen veri, insanlık tarihi boyunca üretilen veriden fazladır 

2015 yılının sonunda Forbes’da yayınlanan Big Data istatistiklerine de değinen Tolga Arıcan, şunları anlattı: 
“Son 2 yılda üretilen veri, ondan önceki insanlık tarihi boyunca üretilen veriden çok daha fazladır. Yani, kümülatif bir veri üretimi söz konusudur. Örneğin, Facebook’a Ağustos 2015 itibari ile günde giren kişi sayısı 1 milyara ulaşmıştır. Youtube’a, her 1 dakikada atılan video uzunluğu 300 saattir. Fortune 1000 şirketlerinden herhangi biri, veriye %10 daha fazla erişim yaptığı noktada, 65 milyon Dolardan daha fazla kar etme şansını yakalamaktadır. Nitekim bu konuda yapılan araştırmalara göre,  şu anda sahip olunan verilerin en fazla %0.5’i analiz edilebilmiş durumdadır. Bu da potansiyel %99.5’lik bir kısım olduğunu göstermektedir” şeklinde konuştu.  

Radisson Blu Hotel Kayseri’de, Meme Kanseri bilinçlendirme toplantısı yapıldı ,,,


HABER-TALİN ŞİRİNPINAR



Radisson Blu Hotel Kayseri’de,
Meme Kanseri bilinçlendirme toplantısı yapıldı

Radisson Blu Hotel Kayseri’de, Meme Kanseri hakkında bilinçlendirme toplantısı yapıldı. Otelin bayan çalışanlarına, Acıbadem Hastanesi ve Magnet Hastanesi uzman doktorları tarafından bilgi verilirken; erken teşhisin ve yıllık düzenli kontrollerin önemine dikkat çekildi. Meme kanserinin belirtileri, meme kanserinde erken tanı, meme kanserinde risk faktörleri, meme kanserinden korunma, meme kanserinde tedavi yöntemleri ve son olarak kanserde psikolojik süreç konuları anlatıldı, sorular cevaplandı.



12 Ekim tarihinde düzenlenen toplantının sonunda Radisson Blu Hotel Kayseri Genel Müdürü Fercan Başkan tarafından, doktorlara ve organizasyonu düzenleyenlere teşekkür plaketi verildi.

Kadınlarda 1.sırada meme kanseri görülüyor

Kadınlarda görülen kanser tipleri arasında, birinci sırada ‘meme kanseri’nin görüldüğü belirtiliyor. Hayat boyu, her 8 kadından birisinin meme kanserine yakalanma riski bulunuyor. Meme kanseri, meme dokusundaki hücrelerden gelişen kanserlerdir. En sık rastlanan belirtisi, memede ağrısız, zamanla büyüyen bir kitlenin hissedilmesidir. Hastaların çok azında ağrı belirtilerine rastlanır ki, nitekim ağrı ve kanlı akıntı ileri evrelerde ortaya çıkmaktadır.

Yılda bir kez, meme muayenesi yaptırılması gerekir

Kadınların, 20 yaşından itibaren, yılda bir kez doktorda meme muayenesi yaptırması gerektiği belirtiliyor. 20-40 yaş arasında ayda bir kendi kendine meme muayenesi, iki yılda bir klinik meme muayenesi gerekirken; 40-69 yaş arasında ayda bir kendi kendine meme muayenesi, yılda bir klinik meme muayenesi ve mamografi çekilmesi gerekiyor. Bireyin genel sağlığını koruma noktasında ise; dengeli beslenmesi, düzenli egzersiz yapması, kilo kontrolüne dikkat etmesi ifade edilirken; sigara ve alkolün kullanılmaması gerektiği açıklanıyor.

12 Ekim 2016 Çarşamba

Geçmişteki Aşure günlerini, Darülaceze’deki büyüklerimiz anlattı ...

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR





Geçmişteki Aşure günlerini,
Darülaceze’deki büyüklerimiz anlattı

Darülaceze’deki büyüklerimiz, geçmişteki geleneksel Aşure günlerini ve komşulukları anlatarak, bizleri o yıllara götürdü.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Darülaceze Başkanlığı’nda, 11 Ekim 2016 Salı günü, Darülaceze Başkanı Hamza Cebeci’nin ev sahipliğinde, Reis Gıda’nın katkılarıyla düzenlenen Aşure Günü organizasyonuna; Darülaceze Başkanı Hamza Cebeci, Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, Reis Gıda Yönetim Kurulu Üyesi Işılay Reis Yorgun, Darülacaze’de yaşayan büyüklerimiz, TV program sunucusu Bekir Köse ve sanatçı Züleyha’nın aralarında bulunduğu, iş, basın ve sanat dünyasından katılım  oldu.
Reis Gıda geleneksel olarak bu yıl dördüncüsünü düzenlediği etkinlik ile büyüklerimizin yanında olarak, Aşure gününü birlikte geçirdi.  Aşure Günü olan 11 Ekim Salı günü gerçekleşen organizasyon, Kur’an-ı Kerim Tilaveti ile başladı. Ardından, büyüklerimiz o günlere dair hatıralarını anlattı. Etkinliğin sonunda, Aşure ikramı gerçekleşti.


“Gençler yaşlılarına, yaşlılar gençlerine sahip çıkarsa; huzur ve bereket olur”


Açılış konuşmasını yapan Darülaceze Başkanı Hamza Cebeci, şunları söyledi:
“Ne zaman ki bir toplumda, gençler yaşlılarına, yaşlılar gençlerine sahip çıkmışsa, komşuluk ilişkileri gelişmişse, toplumda huzur, ilerleme, kalkınma ve bereket olmuştur. Aşure gününün düzenlenmesine katkı sağlayan Mehmet Reis beyefendinin şahsında Reis Gıda’ya, tüm çalışanlarına ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi.

“Dostluk, dayanışma ve kardeşlik içerisinde nice Muharrem aylarına kavuşalım”



Darülaceze’nin çok büyük bir aile olduğunu kaydeden Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, bu geniş ailede, dostluğun, dayanışmanın ve kardeşliğin en güzel örneğinin yaşanmakta olduğunu anlattı.
Mehmet Reis konuşmasına şöyle devam etti: “Bugün burada, büyük ailemiz ile yeniden birlikteyiz. Siz büyüklerimiz ile birlikte olmaktan son derece mutluyuz. Bu ülkede doğduk, bu ülkede yaşıyoruz ve ülkemize hepimizin borcu var. Bizler aslında, hayata geçirmekte olduğumuz projelerimizle, ülkemize olan borcumuzu ödemenin yolunu çizmiş oluyoruz. Ülkemizde huzur ve güvenin, dostluğun ve kardeşliğin olduğu dönemlerin içinde, nice Aşure aylarını, Mübarek Muharrem ayını kutlamayı Allah bizlere nasip eylesin” dedi.

“Aşure yerken, sağlıklı beslen”

Aşure içerisinde kullanılan bakliyat çeşitlerinin, sağlıklı beslenme için gerekli olan temel gıda ürünleri olduğunu belirten Mehmet Reis, şunları kaydetti.  
“Aşure yapımında kullanılan; aşurelik buğday, nohut ve fasulye; karbonhidrat, protein, vitamin ve mineral yönünden zengindir. Bir aşure tabağı, yurdumuzun dört bir köşesinden gelen lezzetlerle doludur. Farklılıkların lezzet verdiği bu tadın hikayesi, Hz.Nuh’un gemisinde başlar. Geminin tufandan kurtulmasını kutlamak için, geminin ambarında kalan bütün tahıl ve bakliyatlar pişirilerek, herkesle paylaşılmıştır.” diye konuştu.

“Geleneklerimizin koruyucuları olan büyüklerimizle birlikteyiz”

Reis Gıda Yönetim Kurulu Üyesi Işılay Reis Yorgun, şunları belirtti:
“Geleneksel Aşure etkinliğimizin, bu yıl dördüncüsünü hayata geçiriyoruz. Reis ailesi olarak, geleneklerimizin koruyucuları olan siz büyüklerimizle, bir arada olmaktan son derece mutluyuz. Dostlukların ve komşulukların pekiştiği Muharrem ayının, ülkemize huzur ve bereket getirmesini diliyoruz” dedi.

Aşure Tarifi:  (ortalama 20 kişilik)

Malzemeler:
6 su bardağı buğday
2 su bardağı Nohut
2 su bardağı Kuru fasulye
2 çay bardağı Pirinç
4 yemek kaşığı kuş üzümü
4 yemek kaşığı dolmalık fıstık
4 elma, 10 kuru kayısı
200 gr kuru üzüm
2 portakalın rendelenmiş kabuğu
7 su bardağı toz şeker

Üzeri için:  Kuru kayısı-incir-nar-ceviz-gülsuyu-tarçın

Hazırlanışı: Buğdayları, bir gece önceden sıcak su ile bir taşım kaynatın, sabaha kadar bekletin. Bir gece önceden ıslatılmış nohut, fasulyeyi ayrı tencerelerde haşlayın, ardından buğdaya nohut ve fasulye ekleyin. Sırayla pirinç, dolmalık fıstık, kuru üzüm, küp doğranmış elma ve kayısıları ilave edin. Üzerini geçecek kadar sıcak su ekleyip, karıştırarak pişirmeye devam edin. En son, portakal ve limon kabukları ile şekeri ilave edip karıştırın. Hafif koyulaşınca, ocaktan alıp kaselere paylaştırın. Üzerini, küçük kesilmiş kayısı, incir, nar taneleri, dövülmüş ceviz, fındık, gülsuyu ve tarçın ile süsleyip servis yapın. Afiyet olsun.

5 Ekim 2016 Çarşamba

İstanbul’da, Hollandalı Feyenoord taraftarlarının tezahüratı…


HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR




İstanbul’da, Hollandalı Feyenoord taraftarlarının tezahüratı…


İstanbul turizminin sıkıntıda olduğu şu günlerde, tarihi yarımadada bir pub’da eğlenen Hollandalıların görüntüleri İstanbul için olumlu bir algı yarattı.
 
29 Ekim Perşembe günü gerçekleşen Feyenoord – Fenerbahçe maçından önce Feyenoord taraftarları takımlarını yalnız bırakmamak için geldikleri İstanbul’da, daha ziyade tarihi yarımada otellerinde konakladırlar ve maçtan önce Sirkeci’deki çeşitli publarda eğlendiler.

Bu publardan biri olan Red River Pub’da görüntülenen taraftar tezahüratı sosyal medyada yayımlandı. Yayımlandığı Facebook sayfasındaki video 75 bin kişiye ulaştı. Böylece, İstanbul’un eğlenceli bir yer olduğu Hollanda’da bir kez daha kanıtlanmış oldu.

‘MAMAPED Mama Sandalyesi Oturak ve Masa Kılıfı’ Lansmanı yapıldı ...

HABER-TALİN ŞİRİNPINAR





‘MAMAPED Mama Sandalyesi Oturak ve Masa Kılıfı’
Lansmanı yapıldı

Türkiye’de ve dünyada ilk kez, hijyen konusunda hassas olan annelerin ihtiyacını karşılamak amacıyla 0- 4 yaş arası, mama sandalyesi kullanan bebek ve çocuklar için üretilen ‘MAMAPED Mama Sandalyesi Oturak ve Masa Kılıfı’ lansmanı
Zorlu Center Funloft’da gerçekleşti.

Bebek ve çocuklar için yaygın olarak kullanılan mama sandalyeleri ile uyumlu ve standardize edilmiş olarak ‘iki parçalı set’ halinde tasarlanan ‘MAMAPED mama sandalyesi oturak ve masa kılıfları’, sağlığa zararlı olmayan kumaştan (bebek bezi ile aynı muhteviyatta) ve desen baskısında gıda boyası kullanılarak sağlıklı malzemelerden üretildi.

Tüm mama sandalyelerinde sırt- oturak ve ön masa/ tablasında kullanılmak üzere, ‘tek kullanımlık’ veya ‘yıkanabilir’ özellikte bir çok defa kullanılabilir olarak üretilen koruma kılıf ve örtüleri, mama sandalyelerine uygun bağlantı aparatları ile her mama sandalyesine uyumlu hale getirilerek kullanılabiliyor.


0- 4 yaş arasındaki çocuklar için dış ortamlarda kullanılan mama sandalyelerinin, bebek ve çocuk sağlığı açısından risk taşıdığı, yeteri hijyene sahip olmadığı ve çocuklar için tehlike oluşturduğu gerçeğinden hareketle Mamaped’in ortaya çıktığını belirten Mamaped Kurucusu Fidan Duman, ürünün annelerin dış ortamlarda ortak kullanılan mama sandalyelerindeki hijyen ihtiyacını karşılayacağını vurgulayarak şunları söyledi:  ‘Mamaped’in her bebek ve çocuğa özgü ve kişisel kullanıma tahsis edilebilir olması, günlük hayatta, ister evde, ister café- restaurant- fast food alanları- anaokulu/ kreş/ okul- hotel- avm- hastane- uçak- mesire alanları- hava alanlarında kullanılabilir olması, pratik, ekonomik, kolay monte edilebilen, çevre dostu, bebek ve çocuk dostu, aile dostu gibi özellikleri ile ürün, anne, bebek ve çocuklara hitap etmektedir. Ayrıca istenirse çeşitli aktivite (boyama, bulmaca...vs) ve görseller, doğum günü ve parti organizasyonları için özel baskı ve desenler ile de bu kılıflar üzerinde çalışmalar yapılarak çeşitlenebilir ve zenginleştirilebilir. Web sitesi üzerinden satışımız başladı. Mamaped yakında bebek markalarının internet satış kanallarında ve bebek mağazalarında da yaygın olarak satışa sunulacak.” dedi.

Bebeklerin 6. aydan itibaren beslenme alışkanlıklarını kazandığını belirten Acıbadem Fulya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Demet Matben, çocukların sofra yerinin belirlenmesi, uygun ve rahat bir ergonomide yemek yiyebilmeleri ve oturma alışkanlığının elde edilmesinde mama sandalyelerinin rolünün oldukça büyük olduğunu ifade ederek şunları söyledi:

“Bir çocuk ya da bebek ne kucakta ne de anne kucağında olmamalı ve nerede yemek yiyeceğini idrak ederek, beslenme alışkanlığını düzgün kazanmalıdır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar ve çalışmalar göstermiştir ki, BLW yöntemi denilen çocuğun kendi kendine yemeğe teşvik edilmesi, kendini besleme alışkanlığı kazanması çocuk gelişiminde ve beslenmesinde oldukça önemli bir yöntemdir. Yemek yeme süreci hızlı olmamalı, bebek ve çocuğun yemek yeme haklarına saygı duyulmalı ve onları bu konuda teşvik ederek özgürleştirmeye çalışılmalıdır. Telaş ve hijyen sıkıntılarının bu kılıflar sayesinde bu açıkları kapatması, anne ile bebeğin hijyen ve mutluluğunu ön plana çıkarması, yemek yemenin sorunsuz hale getirilmesi, bebeğin kendi haklarına da saygı duyulması ve özgüven artışının da sağlanmasında oldukça önemli rol oynamaktadır.”  dedi.

Katı gıdalara, ek mamalara geçiş sürecinde, çocuğun sosyalleşme döneminin başladığını ve çocuğun mama sandalyesinde oturuyor olmasının onun toplumun bir parçası olmaya başlaması anlamına geldiğini belirten Uzman Klinik Psikolog Aytül Serpel ise, çocuğun mama sandalyesinde yemek yiyor olmasının çocuğun psikolojik gelişimi açısından, sosyal beceri ve ince motor gelişimi açısından da çok önemli olduğunun altını çizdi.

Mama sandalyesinde yemek yemenin, çocukların duyu ve doku keşfi için gerekli olan zamanı sağladığını ifade eden Serpel, “Çocuğun meyveyi alması, koklaması, ezmesi, elinde ufalaması, ağzına atıp çıkarması, eline aldığı gıdayı yavaş yavaş keşfetmesi ancak ona imkan ve zaman tanırsak mümkün oluyor. Gıdaya dokunmak 'ince motor gelişimi'nin tamamlanması demek. Etrafa dökülme saçılma kaygısı olmadan çocuğun gıdalara dokunması ve keşfetmesi de artacaktır. Bunları yaparken matematik zekadan analitik düşünceye kadar pek çok farklı beyin bölümünü ateşlemiş oluyoruz. 0- 2 yaş arasındaki çocuğa yaptırılabilecek en iyi hareket tutma hareketidir. İlerideki bir çok zeka bölümünün gelişimini sağlayan hareket buradan başlıyor” dedi.

Serpel, ağzına yemek tıkıştırılmayan, bedenine saygı duyulan çocuğun sağlıklı bir yeme alışkanlığı geliştirdiğini vurgulayarak 0- 2 yaş arasındaki çocukların ihtiyacına nasıl cevap verildiğinin, ileride çocuğun kendi ihtiyaçlarına nasıl sahip çıkacağını belirlediğini aktardı. Serpel: “Telaşla, ağzına tıkıştırarak yemek yediriyorsak, ileride çocuk keyif alacağı şeyleri de telaşla yapıyor ve bunlarla ilgili kaygılanmayı öğreniyor olacak. Çocuk için devamlılık, istikrar ve ritüeller beslenme alışkanlıkları için oldukça önemli öğelerdir. Aynı mama sandalyesini, koltuğu görmek, aynı saatte uykuya dalıyor olmak ve bu ritüellerin oluşturulması, onların gelişimi için oldukça önemlidir. Çocuk aynı kılıfı hem ev ortamında hem de dış ortamda sürekli gördüğünde ‘burası benim yemek alanım, burası benim aşina olduğum, güven içinde olduğum bir yer, yemek ritüelim başlıyor, ben burada yemek ihtiyacımı güven içinde gerçekleştirebilirim’ hissiyatını geliştiriyor” ifadelerini kullandı.

3 Ekim 2016 Pazartesi

‘Dünya Çocuk Günü’

HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR




Geleneksel Lezzetler, Sağlıklı Nesiller

Her yıl Ekim ayının ilk Pazartesi günü ‘Dünya Çocuk Günü’ olarak kutlanıyor. Anneler, babalar ve ülkeler, çocuklarının sağlıklı ve iyi şekilde yetişmesi için büyük çaba sarf ediyor.
Kuru gıda sektörünün lideri Reis Gıda, 7 yıldır katıldığı her platformda sağlıklı nesiller için “obezite” ile mücadelesini sürdürüyor. Yapılan araştırmalara göre ülkemizde, erkeklerin %25’i, kadınların %41’i, çocukların %20’si aşırı kilolu veya obez. Dünyada da durum farklı değil. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tahminlerine göre, 1 milyar 900 milyon insan aşırı kilolu ve bunların üçte birinin obez olduğu ifade ediliyor.
Obezitenin toplum sağlığını tehdit eden rakamlara ulaştığını kaydeden Reis Gıda Yönetim Kurulu Üyesi Işılay Reis Yorgun, “Ekim ayının ilk pazartesi, Dünya Çocuk Günü olarak kutlanıyor. Reis’in önceliği, daima çocuklar ve gençler oldu. İlkokuldan üniversiteye kadar çeşitli yaş grubundaki çocuklara, katıldığımız panellerde, sağlıklı beslenmenin önemini anlatıyoruz. Reis olarak, Türkiye’nin sağlıklı beslenmesi konusunda elimizden geleni yapacağız ve obezite ile mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz” dedi.

Reis, obezite mücadelesine ilk başlayan firma oldu

Reis Gıda, 7 yıldır katıldığı her platformda “obezite” ile mücadele ediyor. 2009 yılında başlattığı, “Abur Cubur Olacağı Budur” ile başlayan “Obezite Önlenebilir” kampanyası, “Abur Cubura Karnımız Tok” ile devam etti. 2015 yılında başlatılan “Ev Yemeği Sofrada Hesap Ortada” kampanyası büyük beğeni topladı ve devam ediyor. 2016 yılında Nielsen araştırma verilerine göre, “Reis pirinç ve bakliyat kategorisinde, en güvenilen lezzet, en çok tercih ve tavsiye edilen marka” verisine ulaşıldı ve 2016 yılı için ‘Reis olsun, afiyet olsun’ kampanya sloganı oldu. ‘Reis olsun, afiyet olsun’ denilerek; hem bakliyatın sağlıklı beslenmedeki rolüne, hem ailece sofrada buluşmanın önemine dikkat çekildi.

“Reis” En Değerli Marka

Türkiye’nin her mutfağında “Reis” adı geçiyor. Nitekim, 2000 yılından itibaren Nielsen Türkiye’ye yaptırılan araştırma sonuçlarına göre; Reis pirinç ve bakliyatta daima liderliğini koruyarak, pazardaki en güçlü ve en değerli marka oldu. Tüketiciler için en önemli faktör, Reis markasının ‘güvenilir’ olmasıdır. Güvenilir marka olma imajını; kaliteli olması, lezzetli (tadı güzel) ve sağlıklı olması, tavsiye edilen marka olması, obeziteye karşı savaşan marka olması, %100 yerli tohumdan üretilmesi, yenilikçi olması, sosyal sorumluluk kampanyaları yürüten marka olması, farklı ürünler sunması ve ürünlerinin çabuk pişmesi gibi diğer ifadeler takip etmektedir.

Siirt Turizmde atağa geçti....


HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR




Barden otelde gerçekleşen toplantıda, Siirt Vali Yardımcısı Ceyhun Dilşat Taşkın, Tillo Kaymakamı Yunus Koç, Siirt Kültür ve Turizm Müdürü Remzi Uslu, TÜRSAB Güneydoğu BYK Başkanı Kazım Yılmaz, Türsab Kültür Komitesi Başkanı Erdal Çeri,  Türsab Kültür Komitesi Başkan yardımcısı Sevinç Akdoğan,  Burak Şansal , AB ve Dış İlişkiler Koordinasyon Merkezinde Proje Uzmanı Erol AVCI, Kanal 56 Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Mergen ile bir araya gelerek bölge turizmi ve gastronomi, tarihi ve kültürel değerlerini konuşuldu.

Gaziantep ile Siirt fıstığı kalite ve lezzette yarışıyor
Siirt’te 1200 yıllık fıstık ağaçları olduğuna dikkat çekildi. Sosyete fıstığı olarak bilinen Siirt fıstığının yağ oranının düşük olduğu, tokluk yarattığını ve zayıflattığını söylendi. Siirt fıstığının tanıtılması konusuna ağırlık verilirken, otlu peynir ile de Van'a rakip olunuyor. Siirt'e özgü 120 çeşit yemek var, araştırmalar tamamlanmış, kitabı geliyor. AB ve Dış İlişkiler Koordinasyon Merkezinde Proje Uzmanı Erol AVCI ise 10 milyon Euro destekli bir AB projesi ile fıstık üretim merkezi kurulacağını ve bu alandaki markalaşmanın hızlanacağını açıkladı.

Botan Vadisi ve Tillo Işık hadisesinin ön planda tutulduğu turizm yol haritası bölgenin geleceğini belirleyecek. İbrahim Hakkı Hz. Türbesi'ne yansıyan ışık hadisesi ise dünyada bir ilk ve eşsiz bir olay. 17 yy yaşayan İbrahim Hakkı Hz.vefat ettiğinde öğrencisi, “ yeni yılda doğan güneşin ilk ışıkları hocamın başını aydınlatmaz ise ben o güneşi neyleyim '' der ve bir türbe yapmaya karar verir.

Her ekinoksta doğan güneşin ilk ışıkları Tillo'dan önce hocasının başucuna yansıtacak sistemi astroloji, fizik, coğrafya bilimleri bilgisiyle kurar. Vali Yardımcısı Ceyhun Dilşat Taşkın; bu sıra dışı Tilo Işık hadisesinin tüm dünyada tek ve benzersiz olduğunu dikkat çekerek Unesco Korunması gereken Dünya Mirası listesine alınması için çalıştıklarını açıkladı.  Yürütülen AB projesinin sürdürülebilir olduğunu belirten Vali Yardımcısı Taşkın proje çıktılarının takip edileceğini vurguladı.

Barden otelde gerçekleşen toplantıda, Siirt Vali Yardımcısı Ceyhun Dilşat Taşkın, Tillo Kaymakamı Yunus Koç, Siirt Kültür ve Turizm Müdürü Remzi Uslu, TÜRSAB Güneydoğu BYK Başkanı Kazım Yılmaz, Türsab Kültür Komitesi Başkanı Erdal Çeri,  Türsab Kültür Komitesi Başkan yardımcısı Sevinç Akdoğan,  Burak Şansal , AB ve Dış İlişkiler Koordinasyon Merkezinde Proje Uzmanı Erol AVCI, Kanal 56 Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Mergen ile bir araya gelerek bölge turizmi ve gastronomi, tarihi ve kültürel değerlerini konuşuldu.

Gaziantep ile Siirt fıstığı kalite ve lezzette yarışıyor
Siirt’te 1200 yıllık fıstık ağaçları olduğuna dikkat çekildi. Sosyete fıstığı olarak bilinen Siirt fıstığının yağ oranının düşük olduğu, tokluk yarattığını ve zayıflattığını söylendi. Siirt fıstığının tanıtılması konusuna ağırlık verilirken, otlu peynir ile de Van'a rakip olunuyor. Siirt'e özgü 120 çeşit yemek var, araştırmalar tamamlanmış, kitabı geliyor. AB ve Dış İlişkiler Koordinasyon Merkezinde Proje Uzmanı Erol AVCI ise 10 milyon Euro destekli bir AB projesi ile fıstık üretim merkezi kurulacağını ve bu alandaki markalaşmanın hızlanacağını açıkladı.

Botan Vadisi ve Tillo Işık hadisesinin ön planda tutulduğu turizm yol haritası bölgenin geleceğini belirleyecek. İbrahim Hakkı Hz. Türbesi'ne yansıyan ışık hadisesi ise dünyada bir ilk ve eşsiz bir olay. 17 yy yaşayan İbrahim Hakkı Hz.vefat ettiğinde öğrencisi, “ yeni yılda doğan güneşin ilk ışıkları hocamın başını aydınlatmaz ise ben o güneşi neyleyim '' der ve bir türbe yapmaya karar verir.

Her ekinoksta doğan güneşin ilk ışıkları Tillo'dan önce hocasının başucuna yansıtacak sistemi astroloji, fizik, coğrafya bilimleri bilgisiyle kurar. Vali Yardımcısı Ceyhun Dilşat Taşkın; bu sıra dışı Tilo Işık hadisesinin tüm dünyada tek ve benzersiz olduğunu dikkat çekerek Unesco Korunması gereken Dünya Mirası listesine alınması için çalıştıklarını açıkladı.  Yürütülen AB projesinin sürdürülebilir olduğunu belirten Vali Yardımcısı Taşkın proje çıktılarının takip edileceğini vurguladı.Barden otelde gerçekleşen toplantıda, Siirt Vali Yardımcısı Ceyhun Dilşat Taşkın, Tillo Kaymakamı Yunus Koç, Siirt Kültür ve Turizm Müdürü Remzi Uslu, TÜRSAB Güneydoğu BYK Başkanı Kazım Yılmaz, Türsab Kültür Komitesi Başkanı Erdal Çeri,  Türsab Kültür Komitesi Başkan yardımcısı Sevinç Akdoğan,  Burak Şansal , AB ve Dış İlişkiler Koordinasyon Merkezinde Proje Uzmanı Erol AVCI, Kanal 56 Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Mergen ile bir araya gelerek bölge turizmi ve gastronomi, tarihi ve kültürel değerlerini konuşuldu.

Gaziantep ile Siirt fıstığı kalite ve lezzette yarışıyor
Siirt’te 1200 yıllık fıstık ağaçları olduğuna dikkat çekildi. Sosyete fıstığı olarak bilinen Siirt fıstığının yağ oranının düşük olduğu, tokluk yarattığını ve zayıflattığını söylendi. Siirt fıstığının tanıtılması konusuna ağırlık verilirken, otlu peynir ile de Van'a rakip olunuyor. Siirt'e özgü 120 çeşit yemek var, araştırmalar tamamlanmış, kitabı geliyor. AB ve Dış İlişkiler Koordinasyon Merkezinde Proje Uzmanı Erol AVCI ise 10 milyon Euro destekli bir AB projesi ile fıstık üretim merkezi kurulacağını ve bu alandaki markalaşmanın hızlanacağını açıkladı.

Botan Vadisi ve Tillo Işık hadisesinin ön planda tutulduğu turizm yol haritası bölgenin geleceğini belirleyecek. İbrahim Hakkı Hz. Türbesi'ne yansıyan ışık hadisesi ise dünyada bir ilk ve eşsiz bir olay. 17 yy yaşayan İbrahim Hakkı Hz.vefat ettiğinde öğrencisi, “ yeni yılda doğan güneşin ilk ışıkları hocamın başını aydınlatmaz ise ben o güneşi neyleyim '' der ve bir türbe yapmaya karar verir.

Her ekinoksta doğan güneşin ilk ışıkları Tillo'dan önce hocasının başucuna yansıtacak sistemi astroloji, fizik, coğrafya bilimleri bilgisiyle kurar. Vali Yardımcısı Ceyhun Dilşat Taşkın; bu sıra dışı Tilo Işık hadisesinin tüm dünyada tek ve benzersiz olduğunu dikkat çekerek Unesco Korunması gereken Dünya Mirası listesine alınması için çalıştıklarını açıkladı.  Yürütülen AB projesinin sürdürülebilir olduğunu belirten Vali Yardımcısı Taşkın proje çıktılarının takip edileceğini vurguladı.



2 Ekim 2016 Pazar

Ayşen Laçinel'in yeni kitabı 'Liderlik Frekansı' imza günü,


HABER-ARTİN ŞİRİNPINAR



Gençlerin önce kendilerini tanıyıp, kendi yeteneklerini fark etmeleri gerekiyor
Marka ve İnsan Kaynakları Danışmanı, Kariyer Koçu, Eğitmen, AL Danışmanlık Genel Müdürü Ayşen Laçinel, ''Gençler mülakata davet edilmişse bu büyük bir fırsat. Bu mülakatı iyi değerlendirmelidir. Bunun için gençlere ilk önce kendilerini tanımalarını, kendi yeteneklerini fark etmelerini öneriyorum. Bu çok ciddi bir çalışma'' dedi.

Ayşen Laçinel'in yeni kitabı 'Liderlik Frekansı' imza günü, Taksim Sed Otel'de, bir davette, iş ve ekonomi dünyasının önde gelen isimlerini buluşturdu. Engin tecrübesine dayanan Laçinel, gençlerin mülakata giderken nelere dikkat etmesi gerektiğini, işe giriş-çıkışın hızlı olması nedeni ve bunun ekonomiye kaybını, patronların stratejik planlama nereler dikkat etmesi ve yeni kitabı ile ilgili önemli bilgiler verdi.
Güçlü yönlerine, yeteneklerine, ilgi alanlarına dair bir iş mi seçtin?
Gençlere iş mülakatından önerilerde bulunan Ayşen Laçinel, ''Gençler mülakata davet edilmişse bu büyük bir fırsat. Bu mülakatı iyi değerlendirmelidir. Bunun için gençlere ilk önce kendilerini tanımalarını, kendi yeteneklerini fark etmelerini öneriyorum. Bu çok ciddi bir çalışma. Biz, herkesi fark ediyoruz, herşeyi algılıyoruz. Peki, kendimi fark ediyor muyum? Ben kendimi tanıyor muyum? Benim güçlü yönlerim neler? İlgi alanım nedir? Yeteneklerin nedir? Ben bu güçlü yönlerime, yeteneklerime ve ilgi alanıma yönelik bir iş mi seçtim? Oraya mı mülakata gidiyorum? Eğer bunların cevabı evetse, bir adım önce başlıyorum. İlgim ve yeteneklerim olan işe başvurmam beni öne çıkaracakken, yeteneklerimi bilmemle birlikte işin tanımını öğrenmem gerekiyor. Mülakata gittiğim zaman, beni niye seçsinler? Bunu çok iyi açıklayabilmeliyim. Kendi yeteneklerim, ilgim ve kendime yaptığım yatırımlar beni diğerlerinden ayıracak bilgiler. Ben işin tanımını, yeteneklerimi biliyorum ve yatırımı yaptım. İş yerine gittiğinde, bütün bu içeriği doğru ve etkili bir şekilde ifade edebiliyor muyum? Bir başka önemli bir nokta, benim talip olduğum kurum ne? O kurumun özelliklerini biliyor muyum? O kurumun kültürünü ve değerlerini araştırdım mı? Yeteneğim ve ilgim o işe uygunken, benim değerlerim ve benim kültürüm, kurumun kültür ve değerleriyle örtüşüyor mu? Bu soruların cevabı da evetse, kişinin bu bilgileri önce karşındakini dinleyerek, sorularını gerçekten anlayarak ve o sorulara bilgisi ve iletişim yetenekleriyle en doğru ve en etkili cevabı vererek başarmasıyla mümkün. Dolayısıyla ben, görüntünün kurum kültürüne uygun bir giyim stilini seçmenin önemini vurguluyorum. Aklın, gönlün, kendine yaptığın emeğin ve birikimin önemini anlatıyorum. Gençler bunlara dikkat ederse o işi almamalarına imkan yok. Sonuç olarak şunu söylüyorum: Önce, kendine liderlik edeceksin. Önce, kendini bileceksin. Kendini bilen, her şeyi bilir. Kendine liderlik eden, o mülakata liderlik eder. Diğer liderlerle senkronize şekilde çalışabilir. Başarılı sonuçlar alman için bence bunlar yeterli'' dedi.
''İşe giriş-çıkış hızının çok yüksek olmasının, yılda yaklaşık 3 milyar liralık kayba neden oluyor''

 Hizmet sektöründe işçi  giriş-çıkışların (turnover) ekonomiye olan kaybını değerlendiren Laçinel, ''Ciddi oranda ekonomiye kaybı var. Mülakat için insan kaynaklarındaki uzmanın ayırdığı süre, mülakattan önce yapılan cv taramaları, işe alınan kişiye verilen işe giriş oryantasyon eğitimleri, o kişiye ayrılan zaman, sigortası, yemeği, maaşı, bütün bu zaman, emek ve para yatırımı, 3-4 ay sonra kişini işten çıkarılması veya kişinin orayı sevmemesi ile son bulabiliyor. Özellikle üniversiteli gençlikte iş arama sorunu, birde iş bulan gençliğin işte barınamama sorunu birleşince, hem moraller bozuluyor hem de Türk ekonomisine ciddi kaybı oluyor. İşe giriş-çıkış hızının çok yüksek olmasının yılda yaklaşık 3 milyar liralık kaybı var. Bunun en büyük sebeplerinden birincisi, firmanın organizasyon şemasının tanımının net olmaması. Aslında firma, ne hedefini tam belirlemiş olabiliyor ve rotadan hedef kayıyor ne de organizasyonundaki görev tanımları birbirinden ayrıştırılmış. Böyle olunca, ne aradığını bilmeyen bir insan kaynakları yaklaşımıyla, işe geldiğinde de ne istediğini bilmeyen işçi ortaya çıkıyor. Eğer ben etkili iletişim tekniklerini öğrenmişsem çok güzel paketle kendimi kabul ettirebiliyorum. Ancak işe girdikten sonra içerik, akıl ve deneyim göstermek gerekiyor. Bunları gösteremediğiniz zaman aynı 'Made İn China personel ve ürün' gibi, -mış gibi yapıp, işe gelen arkadaşlarımızın aslının o olmadığını, onun gibi olduğu anlaşılıyor ve işten çıkarılıyor. Öbür tarafta ne istediğini bilmeyen insan kaynaklarının alım vizyonunun, isteklerinde erozyona uğraması, aldığı kişiyi değerlendirmemesine neden oluyor. Etkili, doğru, liderlik ve yönetimi sergilenemiyor. Liderlik ve yetenek yönetimi sergilenemiyor. Bunu sergileyemeyen insan kaynakları yöneticisiyle, ne istediğini tam bilmeyen işe aday arkadaşlarımız, ömrü kısa iş deneyimlerine sahip oluyor. İşe giriş-çıkış hızı çok yükseliyor ve Türk ekonomisine ciddi zarar veriyor'' şeklinde konuştu.
''Taklit etmeyen, gücünü ve farklıklarını bilen, stratejisini doğru yansıtan bir vizyonu, vizyonu gerçekleştirecek insan kaynaklarının kurgulanmasıyla kurumlar başarılı olacaktır''

 Patronlara stratejik planlar yaparken önerilerde bulunan Laçinel,''Kişilere önerdiğim gibi kurumun kendini çok iyi tanıması lazım. O kurumun, o sektörde var olmasını sağlayacak olan ve o sektörde rakiplerden kurumu ayıracak olan özelliklerini çok iyi görebiliyor olmasın olması gerekiyor. Bu özellikleri öne çıkarırken, şu şirket bunu yapıyorsa bende bunu yapıyorum demeden, kendi özelliklerini farklılaştırarak, doğru bir iletişim stratejisiyle anlatabiliyor olması gerekiyor. Sadece kendini bilmekte yetmiyor. Ülke pazarında ve dünya pazarında, kendi faaliyet alanındaki oyuncuları da çok iyi tanıması lazım ki, müzik değiştiğinde dansı değiştiğini de bilebilsin. Taklit etmeyen, gücünü ve farklıklarını bilen, stratejisini doğru yansıtan bir kurumu vizyonu, vizyonu gerçekleştirecek insan kaynaklarının kurgulanmasıyla da başarılı olacaktır. Şirketin kendine liderlik etmesi gerekiyor. Kendi gücüne, pazara, ülkeye, büyüdükçe dünyaya ve bütün bunlardan önce dünyaya liderlik etmesi gerekiyor'' diye konuştu.
 ''Aslında Yolcuk Kendine ve Kendi Yolculuğunda Kendi Yıldızın Parlasın''

 Laçinel kitabı hakkından şu bilgileri verdi: ''Biz bazen sahip olmak istediklerimiz şeylere, sahip olunca mutlu olacağımızı sanıyoruz. Oysa ki, kendi değerlerimiz ertelersek, kendimize, ailemize ve sevdiklerimize haksızlık edersek, sahip olmak istediklerimiz olduğunda da, oldu da yinede mutlu değilim diyoruz. Demek ki sonradan sahip olduğumuz şeyler bize mutluluk vermeyecek. O halde mutluluk nedir? Mutluluk kendini bilmek, eğitim alırken, kariyer yaparken, güç sahibi olurken etrafa ne kadar fayda verebiliyorsun? Güçlendikçe ne kadar güçlendirebiliyorsun? Bunu anlamak lazım. Bunu anladığımız zaman paranız varken de mutlusunuz, yokken de mutlusunuz. Belki paranız hiçbir zaman olmayacak, ama o zamanda değerlisiniz. Belki de yatırımdan yatırıma koşacaksınız. Bütün bunlar, sizin değerinizi etkileyen faktörler değil. 'Liderlik Frekansı' kitabımda, ilk kitabım olan 'Sen Kimsin'den sonra diyorum ki, şen şimdi kendini fark ettin, kendi yeteneklerinin farkındasın, kim olduğunu biliyorsun ve bir yolculuğa çıktın. Kim olduğunu bilen kişi, sağlam ve sağlıklı yolculuk yapar. Çünkü hedefini de bilir. Bu kitabımda diyorum ki, ''Aslında Yolculuk Kendine ve Kendi Yolculuğunda Kendi Yıldızın Parlasın.'' Okurlarıma bu mesajı veriyorum. Bütün insan kaynakları danışmanlıklarım, marka danışmanlıklarım, yaptığım kariyer koçlukları ve eğitimlerin özeti bu kitabımda''
''Yaşam bir liderlik yolculuğudur. Kendine liderlik etmektir aslolan'' diyen Ayşen Laçinel, yaşamdaki her birimizin özel, tek ve biricik olduğumuzu anlattığı 2.’ci kitabında, kendini fark etmenin ve yaşam amacını bilmenin anlamını vurguluyor. Gerek özel, gerek iş yaşamında, kılavuzunuz olacak bu kitapta, pek çok faydalı bilgi ve örnekler, okuyucuya güvenli bir yol arkadaşı olmaya hazır.